19 Temmuz 2016 Salı
11 Temmuz 2016 Pazartesi
DOLOMITI SVEGLIA ( UYANIYOR )
LAVAREDO ULTRA TRAIL 2016
YARIŞ RAPORU
Dr Cem AYHAN
YARIŞ RAPORU
Dr Cem AYHAN
Tüm koşucu dostlara İtalya’da
Dolomiti Doğa Parkında bu yıl 10.kez düzenlenen Lavaredo Ultratrail yarışından
selamlar. Bu yarış pek çoğunuzun bildiği üzere benim ilk XL Ultra yarışım olma
özelliği nedeniyle çok önemli, dolayısıyla raporu da biraz uzun olabilir
hani görmemişin ultrası olmuş tadında J
Dolomitilerin doğasını daha önceden görmüş ve kelimenin tam anlamıyla bayılmış olmam nedeniyle burada yapılacak yarışlara katılmayı hep istemiştim ama bu yarışa katılması kolay değil, bitirmesi ise hiç mi hiç kolay değil, hele benim gibi koşmaya 40 yaşından sonra başlayıp, çok yoğun bir iş hayatınız varsa.
Dolomitilerin doğasını daha önceden görmüş ve kelimenin tam anlamıyla bayılmış olmam nedeniyle burada yapılacak yarışlara katılmayı hep istemiştim ama bu yarışa katılması kolay değil, bitirmesi ise hiç mi hiç kolay değil, hele benim gibi koşmaya 40 yaşından sonra başlayıp, çok yoğun bir iş hayatınız varsa.
Öncelikle yarışın genel
özeliklerinden bahsetmek istiyorum. Venedik’e 135km uzaklıktaki küçük, sevimli
ve meşhur bir kayak merkezi olarak
tanınan Cortina d’Ampezzo’dan başlıyor ;
119 km’lik bir mesafede 5850 m. irtifa kazanımı olan , 30 saatlik zaman sınırıyla Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan Dolomiti Natura Park’ı dolaşarak yine Cortina’da sonlanıyor.
UTMB için 5 yeni puan veren ve 26 saat altında bitirenler için Western States 100 Mile yarışına kalifiye olmanızı sağlayacak zorlukta bir parkur. Yarış 1200m ile 2600m’lik rakım arasında koşuluyor. ITRA’nın Ultra Trail World Tour yarışlarına dahil , 1300 kişilik katılımcı sınırı olan oldukça zorlu bir yarış. 78 elit atletin bu yıl burada yarışması ultra dünyası içinde ne kadar popüler ve sağlam bir yarış olduğunu gösteriyor.
UTMB için 5 yeni puan veren ve 26 saat altında bitirenler için Western States 100 Mile yarışına kalifiye olmanızı sağlayacak zorlukta bir parkur. Yarış 1200m ile 2600m’lik rakım arasında koşuluyor. ITRA’nın Ultra Trail World Tour yarışlarına dahil , 1300 kişilik katılımcı sınırı olan oldukça zorlu bir yarış. 78 elit atletin bu yıl burada yarışması ultra dünyası içinde ne kadar popüler ve sağlam bir yarış olduğunu gösteriyor.
Galiba koşu tecrübemi yazmam , benim
için ne kadar zorlu bir yola çıktığımı anlamanıza yardımcı olacaktır. İlk kez koşmam sevgili arkadaşım Lütfi Dokundu’nun
ısrarı ile 2014 yılında Geyik Koşularına katılmam ile oldu, elbette 14K parkurunu 2 saati aşan
sürede tamamlayabildim ama bu işi çok sevdim. Sonrasında 2014 yılında Kıbrıs’ta düzenlenen Two Castle and an Abbey yarışının 28km’lik etabına
katıldım. Bu benim için dönüm noktası oldu, orada tanıştığımız sevgili CemGüler beni Çekmeköy-Taşdelen Parkuru ve Çekmeköy Koşu ekibiyle tanıştırdı. Böylece
arazi koşusuna başladım.
Düzenli antremanlar ile hazırlanarak aynı yıl The North Face Capadoccia Ultratrail yarışının 60 K etabını koşarak ultra maraton dünyasına adım attım. Galiba
her koşucunun yaptığı klasik hatayı yaparak ”bunu koşan daha uzununu da” koşar
yanılgısıyla arka arkaya 3 tane yarışa 2015 yılı için kayıt oldum: Castle Ultra 80 K, Likya Yolu-Zor 1 Gün 100 K,
The North Face Capadoccia Ultra Trail 110 K.
Her yarış için ayrı ayrı
gerekçeler olsa da ben bu üç yarışı da tamamlayamadım.
İlkinde her iki ayağımda ayrı ayrı oluşan beşer ,
altışar blister nedeniyle yürüyemez hale geldim, Kıbrısın meşhur sıcağı ki öğlen saatlerinde 38 dereceyi
geçiyor ve tuz kaybı beni ciddi dehidratasyona ve hiponatremiye soktu; acı içinde , mental olarak tamamen tükenmiş
bir şekilde yarıştan son check point’te tam 70. Km’de çekildim. O zaman bana “devam
etmemi Ultra maratonun insanın kendi içinde yaptığı
bir yolculuk olduğunu, eğer bırakırsam
bu yolculuğun eksik kalacağını“ söyleyen Chris ‘in ne demek istediğini
daha yeni anlıyorum. Aslında oraya
bitirmeye gitmemiştim , Ağustos ayında katılacağım UTMB-OCC yarışı için ( 55km
3500m tırmanış) antreman yapmak niyetiyle gitmiştim, dolayısıyla amacım ilk 55km’yi koşup tamamlamaktı,
sonrasına genel durumuma göre orada karar verecektim. Buradan alınması
gereken ders mental hazırlığın Ultra
Maratonun temel bir parçası olduğu, beyninizi ne yapacağınıza şartlarsanız o
kadar yapıyor. Benim için yarış 55K’de bitmişti zaten .
Sonraki yarış puan toplayabilmek amacıyla katıldığım Likya Zor 1 gün-100K idi. O yarış için yaptığım temel hata yarış sonrasında dönüş uçağını erken almak zorunda kalmamdı; zira ertesi gün çalışacaktım; yarışı bitirip hemen arkasından uçağa yetişmek için hızla hazırlanıp yola çıkmam gerekiyordu. Kendime olan güvenim de inanılmazmış; 100K koşup ertesi gün çalışabileceğimi düşünüyor olmak bile keyifli. Hepiniz yarış günü start alanına koşucuları taşıyan servis aracının devrildiğini ve arkadaşlarımızın yaralandıklarını hatırlayacaksınız . Bu nedenle yarışın geç başlaması benim yarışı bitirme şansımı daha start anında sıfırlamış oldu. Yarışı birinci olarak bitiren sevgili Mahmut Yavuz ve Faruk Kar bile uçağa yetişemezlerdi J Önümde iki seçenek vardı ya hiç start almayacaktım ya da parkurun koşabildiğim kısmını tamamlayıp, uçağa gitmek için akşam üstü yarışı bırakacaktım ki iyi ki bu yolu seçmişim. Bu parkuru koşanlar bilirler, Gelidonya Feneri çıkışı öncesinde, tehlikeli olduğu gerekçesiyle organizasyon komitesi sizi çadırda, gün doğana kadar birkaç saat bekletir. İşte o bekleme anında o kadar çok üşüdüm ki hipotermi nasıl bir şey yaşayarak anlamış oldum ve aluminyum battaniye niye zorunlu malzemeymiş anladım. Sonrasında yarışa devam edebildim ama ciddi dehidratasyon yaşayarak , toparlanmamın ise saatler süreceğini yaşayarak öğrendim.
Son olarak Kapadokya’da benden kaynaklanmayan nedenlerle zaman limitine takılarak 90.km de çekilmek zorunda kaldım. Önce düşerek kolunu kıran bir kadın koşucu arkadaşımıza hem yardım ederken hem de onun arkasında oluşan kalabalık içinde neredeyse 1 saate yakın zaman kaybettim , sonrasında benim sert şekilde düşüp kendimi geç toparlamam, en son olarak 60 km den sonraki gece etabında birlikte devam ettiğim koşucu arkadaşımın ayak bileğinin sakatlanması nedeniyle doğal olarak çok yavaşlamamız ve ardından Plato’da kaybolmamız ki rotaya dönmemiz yaklaşık 45 dakika sürdü, onun moralini sıfırlayarak yarıştan çekilmesine neden oldu, böylece yarışta kendi başıma kalmış oldum. Birlikte yaklaşık zaman limitinden 40 dakika daha geç ulaştığımız check point’de vedalaşarak onu sağlık ekibine teslim ettim ve olabildiğince hızlı giderek zaman kaybını kapatmaya çalıştım ama gece 01 00 de ayrılmam gereken check pointe 01 05 de ulaşabildim. Yağmurda ıslanan cep telefonumun şarjının bitmesi-kullanılamaz hale gelmesi ve nihayet beni sevgili Aykut Çelikbaş’ın parkurda karşılayıp arkamda ki koşucuların yarışı bıraktığını söylemesi, önümde ki koşucuların da çekildiklerini ve çadırda beni beklediklerini, benim parkurda son kişi olarak yalnız kaldığımı , istersem devam edebileceğimi söylemesine rağmen gerek kendimi , gerekse organizasyonu zor bir duruma sokmamak için çekilme kararı bana daha uygun geldi.
Aynı yıl üçüncü kez başaramamış –bitirememiş olmak duygusu çok kötüydü. Yarışı bırakmak zorunda kalanlar iyi bilir , kızgınlık , kendinizi yiyip bitirmenize neden olan öfke ki kimi zaman bu öfkeyi çevrenize de istemeden yansıtabilirsiniz ve pişmanlığın bir araya geldiği tarifi mümkün olmayan sevimsiz bir his.
Lavaredo Hazırlıkları
Bu kadar olumsuz tecrübeden ders
almamak mümkün değil elbette. Anlaşıldı ki bu işi internetten alınan
programlarla olmuyor, profesyonel destek almak gerekiyor özellikle benim
durumumdaysanız . Ayağında blister olmamış birisinden ya da 100 km koşup ondan
sonraki 3-5 km’yi zorla bitirmenin ne demek olduğunu deneyimlememiş birisinden
aldığınız destek sınırlı oluyor. Çünkü sizin neler yaşadığınızı, nelerle mücadele ettiğinizi ancak bu tip koşuları yapanlar bilebiliyor, anlayabiliyor. Çevremde birlikte koştuğum , tanıdığım çok iyi koşucular ve ultracılar var .
Hepsi iyi niyetle yardım etmeye çalıştılar ve çeşitli önerilerde bulundular
hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Kimi önerileri çok işime yaradı
kimilerinden ise fayda görmedim. Sonuçta herkes kendi yaşadıklarını, kendileri
için doğru olan veya işe yarayan önerileri benimle paylaştı ama bir kişi için
doğru olan her zaman ve herkes için doğru olmayabilir düşüncesiyle bir kez daha
başarısız olmamak için bambaşka bir yola girmek zorundaydım, iyi ki öyle yapmışım.
Teşekkürler Bahadır İşseven.
Antreman Süreci
İşin programını hazırlama kısmı
görece kolay ama gel gör ki yazılı programı-antremanları aksatmadan , disiplin
içinde yapabilmek bence XL-Ultra yarışının kendisini koşmaktan çok daha zor.
Bir daha bu kadar düzenli ve sıkı antreman yapabilir miyim bilemiyorum? Bu
antreman programını yapabilmem de Sevgili Meslektaşım Dr Aylin Savacı’nın da katkıları çok fazla oldu, sonuçta bu işin
mental yönü esas zorluğu, beyninizin bu işi yapacağınıza inanması gerekiyor.
Fikir vermek için söylüyorum, Çekmeköy’de
30 K parkurunu 1 tur koştuğunuzda yalnızca 650-700m civarında tırmanış
yapıyorsunuz , 4 tur koşarsanız 120 km içinde tırmanış 2600-2800m de
kalıyor oysa Lavaredo’da bunun 2 katı
tırmanışı , üstelik yüksek irtifada –hipoksik ortamda – yapmanız gerekiyor.
Lavaredo öncesi katıldığım
Orhangazi Ultra’yı 14 saatte tamamladım ve kendimi deneme şansım oldu. Bu
yarışı rahat şekilde bitirmem bana doğru yolda olduğumu göstermesi açısından
cesaret verici oldu, Lavaredo’yu bitirebileceğime olan inancım pekişti.
Ayakkabı Seçimi- Blister ( Su
toplamasının) Önlenmesi
Benim en büyük sıkıntılarımdan
birisi ayaklarımda su toplanmasıdır ve
oluşması ortalama 50 km sonra başlıyor ve 70. km’lere geldiğimde
dayanılmaz bir hal alıyor . Şimdiye kadar koştuğum tüm yarışlarda blister
sorunu yaşadım. Hazırlık için koştuğum Orhangazi Ultrada aynı sorunu yeniden
yaşadım. Bu konuda herkesten öneriler aldım hatta Sevgili Aykut Çelikbaş bana
bir kitap gönderdi, bol okuma her öneriyi dinleme sürecinden sonra daha
bilinçli koşmaya başladım.
Öncelikle bu işin çözümünün “Vazelin” olmadığını baştan söyleyeyim aksine vazelin kötüleştiriyor, isteyenlere kaynak gönderebilirim. Sorunu önce ayakkabı da aradım ; genelde yaptığımız hata küçük numara ile koşmak , aşırı sürtünme bir süre sonra hem tırnak sorunlarına hem de su toplanmasına yol açıyor. Çözüm için ideal olanı ayağınıza en az 1 bazı modellerde 1.5 numara büyük ayakkabı almak. Olabildiğince yarışlarda kullanmak için için sakladığım Salomon S lab Softground modeli ayakkabımın topuk bölgesinin deforme olduğunu saptayarak ilk önleyici adımı atmış oldum, asimetrik şekilde topuğunuzu basınca bir süre sonra ayağınızın değişik yerlerinde su toplaması kaçınılmaz oluyor, dolayısıyla yarışı bununla değil başka bir ayakkabı ile koşmaya karar verdim. Oysa bu ayakkabı , tam Lavaredo için yapılmış desem yeridir, maalesef yenisini bulamadım.
Elimde ki diğer ayakkabılar olan Asics Gel Fuji Sensör 2 ve Salomon Fellraiser arasında kararsız kaldım. İznikte kullandığım Fellraiser 70. Km’ye kadar beni idare etmişti ama kalan 15 km zor geçmişti yine blisterden kurtulamamıştım; sonuçta çok sert ama zemini çok iyi tutan ve inanılmaz kısa sürede kuruyan bir ayakkabı. Eğer parkur aşırı yağışlı ve çamurlu olursa Fellraiser ile başlayıp drop bag e Asics’i bırakmayı planladım. Aksi durumda tam tersine Asics ile başlayıp Fellraiser’i drop bag içine koyacaktım ki böyle hareket ettim. Diğer öneri Bahadır Hoca’dan geldi, beş parmaklı çorap üzerine ikinci kat ince bir çorap kullanmak şeklinde. Bu yarışı su toplanmış ayakla bitiremeyeceğimi bildiğimden ayaklarımı koruyabilmek için önce Decathlondan aldığım anti-chaffing kremini kullandım, 5 parmaklı çorabın üzerine ince çorap giyerek çift kat çorap ile sürtünmeyi azalttım ; Ve işe yaradı 120 km koştuktan sonra ilk kez sıfır su toplanması ile yarış bitirmiş oldum, tırnaklarım da sorunsuz şekilde ilk kez bir yarışı bitirdi.
Öncelikle bu işin çözümünün “Vazelin” olmadığını baştan söyleyeyim aksine vazelin kötüleştiriyor, isteyenlere kaynak gönderebilirim. Sorunu önce ayakkabı da aradım ; genelde yaptığımız hata küçük numara ile koşmak , aşırı sürtünme bir süre sonra hem tırnak sorunlarına hem de su toplanmasına yol açıyor. Çözüm için ideal olanı ayağınıza en az 1 bazı modellerde 1.5 numara büyük ayakkabı almak. Olabildiğince yarışlarda kullanmak için için sakladığım Salomon S lab Softground modeli ayakkabımın topuk bölgesinin deforme olduğunu saptayarak ilk önleyici adımı atmış oldum, asimetrik şekilde topuğunuzu basınca bir süre sonra ayağınızın değişik yerlerinde su toplaması kaçınılmaz oluyor, dolayısıyla yarışı bununla değil başka bir ayakkabı ile koşmaya karar verdim. Oysa bu ayakkabı , tam Lavaredo için yapılmış desem yeridir, maalesef yenisini bulamadım.
Elimde ki diğer ayakkabılar olan Asics Gel Fuji Sensör 2 ve Salomon Fellraiser arasında kararsız kaldım. İznikte kullandığım Fellraiser 70. Km’ye kadar beni idare etmişti ama kalan 15 km zor geçmişti yine blisterden kurtulamamıştım; sonuçta çok sert ama zemini çok iyi tutan ve inanılmaz kısa sürede kuruyan bir ayakkabı. Eğer parkur aşırı yağışlı ve çamurlu olursa Fellraiser ile başlayıp drop bag e Asics’i bırakmayı planladım. Aksi durumda tam tersine Asics ile başlayıp Fellraiser’i drop bag içine koyacaktım ki böyle hareket ettim. Diğer öneri Bahadır Hoca’dan geldi, beş parmaklı çorap üzerine ikinci kat ince bir çorap kullanmak şeklinde. Bu yarışı su toplanmış ayakla bitiremeyeceğimi bildiğimden ayaklarımı koruyabilmek için önce Decathlondan aldığım anti-chaffing kremini kullandım, 5 parmaklı çorabın üzerine ince çorap giyerek çift kat çorap ile sürtünmeyi azalttım ; Ve işe yaradı 120 km koştuktan sonra ilk kez sıfır su toplanması ile yarış bitirmiş oldum, tırnaklarım da sorunsuz şekilde ilk kez bir yarışı bitirdi.
Cortina d'Ampezzo Yarıştan Bir Gün Önce : 23
haziran Perşembe
Güzel bir kahvaltı ile başlayan günde ilk hedef kayıt olmak ve BIP numaralarımızı almaktı. Tabi ki sonrasında yarış fuarı gezilerek eksik malzemeler tamamlandı, yeni ayakkabılar denendi ve hatta yeni bir çift Hoka'ya kavuşuldu :) Sonrasında günümüzü yüksek irtifada geçirmek için İşsevenlerle beraber yarışın parkurunun üzerinden geçtiği Passo Falzerego'ya gittik. Keyifle birkaç saat gezerek hem irtifaya alıştık hem de ertesi gün koşarak geçeceğimiz yerlere gündüz gözüyle bakmış olduk.
Akşam Türk ekibi olarak toplandığımız 5 Torri Pizzacısında keyifli bir sohbet ve Sertan Girgin’in parkurla ilgili bilgilerini dinledik, çok faydalı oldu teşekkürler Serkan J Gerçi parkuru gördükten sonra kendime sormadan edemedim insan bu parkuru niye 4 kere koşar ki diye J ?
Bu arada yandaki fotoğrafta Lavaredo 2016 Türk Ekibinin resmi maskotunu görüyorsunuz , Teşekkürler İdil Çelikbaş, sen hepimizi geçeceksin.
Yemekten sonra, Nesrin ve Bahadır Hocayla beraber North Face atletlerinden Rory Bosio ve Fernanda Maciel’in gerçekleştirdikleri sunuma gittik. Önce Fernanda Maciel, Amerika kıtasının yaklaşık 7000m.’lik yükseklikteki dağı olan Aconcaqua ( 6961m) ’nın zirvesine 2850m irtifadan başlayarak koşarak çıkışı ve arkasından inişi ile yalnızca 22 saatte tamamlanan 80K uzunluktaki White Flow-İmpossible Mission isimli projesini sundu. Dağlara olan tutkusu hepimizi derinden etkiledi. Hazırlık süreci ise akıllara durgunluk verecek şekildeydi , 2 başarısız deneme , bürokratik zorluklar, aylarca yüksek irtifada çadırda yaşamak , koşuyu yapamayıp bir sonraki yıl yeniden denemek üzere geri dönmek gerçekten adı gibi bir aktivite olmuş: İmkansızı Başarmak. Bir gün sonra bu koşucuyla birlikte start alacak olmamız hepimizi heyecanlandırdı. Kendime sormadan edemedim “ sen kimlerle dans ediyorsun diye!” .
Sonrasında ITRA’nın XL Ultramaraton kadınlar sıralamasında dünya şampiyonu olan Rory Bosio söze, kendi yaptıklarının Fernanda’ya göre Anaokulu seviyesinde olduğunu söyleyecek kadar mütevazi şekilde başlayıp, çok keyifli şekilde yaşamından, koşularından bahsederek hepimize farklı yollar izlenebileceğini hatta yoğun iş yaşamına rağmen elit atlet olunabileceğini gösterdi. Bu gece için ikisine de minnet borçluyuz, inanılmaz ilham vericiydi.
Lavaredo Yarış Günü
Sabah saat 9 gibi uyanarak
kahvaltı ve çanta hazırlıkları başladı. Aslında zaten malzemeler seçilmiş,
hangi malzeme hangi cepte duracak kararlaştırılmıştı ama yerine konmamıştı L Giyilecek malzemeler
hazırlanmıştı fakat hepsi yatağın üstünde beni bekliyorlardı. Tabi bu yarışta benim
emektar Raidlight Olmo 20L çantam yerine ilk kez Salomon S Lab Adv 12 L yelek çanta
ve soft-flask suluklar ile koşacaktım. Bu çanta değişikliği son anda olduğu
için antremanda deneme fırsatım olmamıştı, yarışta ilk tecrübemi
yaşayacaktım. Sağolsun Bahadır Hoca çanta konusunda da
gerekli eğitimi verdi. Yarışta hiçbir sorun yaşamadım ancak hazırlık ve ne-
neredeydi tereddütleri elbette oldu. Olmo’nun su taşıma kapasitesi 1.5 litreydi
ve doğal olarak daha ağır bir çanta taşıyordunuz ancak bunun yanında su biter mi endişesi yaşamıyordunuz; yeni çantanın 1 litrelik su kapasitesi çoğu etapta sonuna
kadar kullanıldı, Allahtan Alplerde her yer dere ve çeşme olduğu için su sıkıntısı
çekmedim. Yine de 1 adet yedek suluk çantaya boş olarak yerleştirdim, sıcakta çok işe yaradı.
Gün için planım şu şekildeydi,
kahvaltı sonrası fuar alanına gidip hem fuarı gezmek hem birlikte koşacağımız
arkadaşlarla görüşmek . Öğleden sonrası için mutlaka olabilirse uyumak uyuyamasam
bile uzanarak dinlenmek, çantanın ve dropbag’in
hazırlanması . Saat 19 -21 arasında drop-baglerin fuar alanına teslim
edilmesi gerekiyordu ve elbette makarna partisi de bu saatler arasında
düzenlenmişti, dolayısıyla bu saatler arasında fuar alanına gidilecek sonrasında
otele dönüp hiç değilse 1-2 saat daha uzanılacak
ve zorlu yarış için güç toplanacaktı. Saat 22 00-22 30 arasında start hattına
gidiş ve büyük maceranın başlamasını bekleyip ortamın tadını çıkartmak J
Kahvaltı kısmından sonraki kısım şöyle gelişti. Önce sevgili Tolga Güler ile kayıt için beklediği sırada karşılaştık, sonrasında fuar alanında Türk ekibi olarak bir araya geldik alışveriş , stand ziyaretleri , her stand da bir şeyler yiyip içmek , alışveriş ve sohbet derken saat neredeyse 14’ e ulaştı. Hiç uyku hali olmadığı için Tolga ile Lago Misurinaya gitmeye karar verdik , Cortinaya yalnızca 16km.’lik mesafede nefis bir göl, üstelik yarın sabah buradan koşarak geçeceğiz. Orada Tolga’nın gidemediği ama parasını ödediği otele giderek ve onların da anlayışı sayesinde bir miktar iade alarak mutlu olduk. Geriye dönüp otelde dinlenmeye gitmemiz saat 15-16’yı buldu. Bu sırada ciddi bir baş ağrısı başladı, muhtemelen aşırı stres nedeniyle , ancak bana daha çok sinüsit benzeri bir ağrı gibi geldi, ilaç alarak kontrol etmeye çalıştıysam da bu ağrıdan kurtulamadım ve 2 saat sonra yeniden ilaç almak zorunda kaldım. Heyecan gittikçe kendini göstermeye başladı ; sürekli zihnimde yarışı koşuyor ve oluşan sorunlara çözüm üretmeye çalışıyordum, malzemelerin ve ilaçların son kontrolünü yaptım ama hiç uyuyamadım. Yine de uzanarak dinlenmeye çalıştım, akşam yemeği de bir sorun olarak görünüyordu, hem mideyi bozmayacak hem de rahat sindirilecek bir şeyler yemek gerekliydi, çözümü en risksiz şekilde şöyle buldum: Bildiğiniz tahıllı ekmeğe peynirli sandwich J. Nasılsa 19 dan sonra makarna da vardı aç kalmayacaktım . Ve yağmur başladı, birkaç gündür hep lafı edilen yağmur nihayet akşam saatlerinde başladı; inanılmaz moral bozucu bir andı, zaten 120 km zorlu bir yarış için bekliyorsunuz üstüne yağmur işin cabası oldu.
Ama ultracı olmak böyle bir şey değil
mi ? Yağmur kar dere tepe demeden devam edebilme azmi.
Fuar alanına vardığımda Bahadır –Nesrin Hocaların benden 1-2 dk önce geldiklerini gördüm.
Sırayla içeriye girerek drop bagleri teslim ettik ve makarna için sıraya
girmişken , Bahadır Hoca’dan yarışçılara taping yapıldığı bilgisi geldi,
böylece makarnayı erteleyip sağ IT bandımı koruyacak olan kinesioband
uygulaması için sıraya girdim. Band o kadar iyi yapışmıştı ki yarıştan sonra bile çıkarması zor oldu ve inanılmaz
işe yaradı. Eğer zayıf bir noktanız varsa , yarıştan sonra veya koşarken ağrı çekiyorsanız diz-aşil tendonu, IT band ,
omuz her neresi olursa olsun taping inanılmaz başarılı sonuçlar veriyor,
şiddetle tavsiye ederim. Benim sağ dizimdeki IT band özellikle uzun inişler
sırasında dizimde şiddetli ağrı yapıyor ve bir süre sonra çok yavaşlamam
gerekiyor, bu sayede 120 km de hafif
ağrılar dışında sorun yaşamadım. Bu işlemden sonra ekip son kez bir araya geldi
ve Bahadır Hocadan son önerileri dinledik: Biliyorsunuz her ultra startı çok
hızlı olur , her defasında kendinize söz verirsiniz bu kez yavaş çıkacağım diye
ama her nedense hep tersi olur. Mental olarak buna kendini hazırlamak yavaş
koşabilmek önemli, kontrollü çıkış
ile ilk 66km’yi kontrollü bir tempoda
gidecektim ve yarışın esas zorluğu 80K’ den sonra başladığı için enerjiyi oraya
saklamayı planladım.
Makarnamızı bitirip start hattında
görüşmek üzere vedalaştık.
Yarış öncesi baş ağrımda en ufak
bir azalma olmadı, üstelik evden gelen bir telefon bana " eşime , çocuğuma ve hastalarıma karşı sorumluluklarımı hatırlattı. En ufak
sorunda yarışı bırakmam –saçmalamam !-“
konusunda uyarıldım ( teşekkürler İpek Ayhan J
)Böylece baş ağrılarım daha da pekişti. Bahadır Hoca yine imdada yetişti, 15
dakika sonra adrenalin ve seratonin ile
ağrıdan eser kalmayacağını söyledi, nitekim ilk yarım saatte azalmaya başlayan
ağrı ilk 4 saatte tamamen geçti, artık başka dertlerim vardı, ağrıyla uğraşacak
zamanım hatta ona harcayacak enerjim
yoktu .
Ve Dananın kuyruğunun Koptuğu An,
Yarış başlıyor
Cortina Start - Ospitale-Fedarevecchia
Bence bu yarışlarda en zor olan
etap ilk başlangıç. Sizi start hattına getiren olaylar, antremanlarınız,
geçirdiğiniz hastalıklar, yaşadığınız mental problemler hepsi burada ortaya
çıkıyor, ya çözülüyor ya da sizi yıkıyor. Bu yarışta ilk zaman bariyeri 6 saat
30 dakika ile 33km ve 1600m tırmanış ile ulaşılan Federevecchia istasyonuydu.
Aklımda hep buraya zamanında ulaşabilmek vardı , gece start alan bir yarış üstelik yağmur yağıyor , siz parkuru ilk kez tanıyorsunuz , hem de kendinizi test ediyorsunuz. Yarışa
başlarken doğrusu bir sonraki istasyonu
hedef haline getirmek , etap etap ilerlemek. Nitekim birlikte start aldığımız ve benzer tempoda yaklaşık -100km boyunca – devam ettiğimiz Nesrin Hocayla
birbirimizi sıkı takip ederek buraya cut-off zamanından 1 saat kadar önce ulaştık. Nesrin Hoca çıkışlarda oldukça güçlü
bir koşucu olduğu için önceleri onu 20-30m geriden takip ederek ama kopmadan
yarışa başladım. Sonrasında Ospedale deki ara istasyonda beni karşılayan Serkan
ve Koray’dan 5-10 dakika önümde olduğunu öğrendim ve tempomu korumam
gerektiğini anladım. Ospitaleden çıktıktan sonraki patika inişlerinden birinde
önümdeki koşucu tam anlamıyla uçarak yere çakıldı, hemen yardım ettik ,
sorunsuz devam edebildi ama zeminin kayganlığı ve içinde olduğumuz ortamın ne kadar
tehlikeli olduğunu , ne kadar kontrollü gitmem gerektiğini hatırlattı. Dağ
koşularında bir yanlış adım , uyuya kalmak , adım senkronizasyonunuzun bir anlık bozulması , küçük bir zamanlama
hatası çok ciddi sonuçlar doğurabiliyor; biliyordum ama bir kez daha yaşayarak
tecrübe etmiş oldum.
Bu etapta çok dik yamaçlardan , sürekli
çamurlu ve ağaç köklerinden oluşan zeminde koştuk, çok keyifliydi. Hatta bir
ara erimemiş bir kar kitlesi üzerinden titreyerek – soğuktan değil yamaçtan aşağıya
düşmemek korkusundan- geçtiğimizi hatırlıyorum. Check pointteki
yeme içme faslı iyi idi. Genel olarak bisküvitler su ve kola , limon dilimleri,
muz bulmak mümkündü. Bazı istasyonlarda çorba , bazılarında isostar elektrolit içeceği vardı. Neyse bu istasyonu 10 dakikalık bir mola ile oturmadan geçtim, saat 05
47 de 1143.sırada yarışa döndüm.
Federavechia –Rif. Aurunzo (33-48)
Bu etapta zaman limiti 5 saat yani
sabah 10 30 dan önce ulaşmak gerekiyor, yaklaşık 48. km de bir kayak sığınağı. Buraya çıkışı çok rahat
bir tempoda başlayarak devam ettirebileceğimi umuyordum ama beklenmedik bir
sorun yaşandı: Çamur Deryası. Bırakın koşmayı neredeyse ayakta durmayı
imkansız hale getiren bu etap çok fazla yorucu oldu, yağmur ve Milka inekleri
sağolsun J
Bu etabın daha başında tek batonumu kırarak yarışın kalanını
birisi 15 cm kısalmış batonla tamamlamak zorunda kaldım . Ama ultralarda
çareler tükenmez, nasılsa sürekli tırmandığımız için dağ-tırmanış tarafında kısa
batonu kullanarak bu dezavantajı azaltmaya çalıştım, işe yaradı . Evde birisi kırık diğeri sağlam bir çift batonum var artık J.
Benden daha hızlı tırmanan Nesrin Hocaya sanırım 43-44.km de yetişebildim ve birlikte devam ettik. Nihayet zorlu bir çıkıştan sonra meşhur Tre Cime’den hemen önceki istasyona ulaştık. Burada bu güne kadar katıldığım yarışlarda hiç yaşamadığım bir sorun yaşadık:
Tek kişi , tek noktadan çorba servisi yaptığı için inanılmaz kuyruk oluşmuştu, maalesef bu istasyonu geçmemiz 40 dakika kadar sürdü. Üstelik istasyonun girişi de tek kişilik kapıdan idi ve çıkışı da binanın içinde kurulan elektronik kapıdandı yani çorbadan vazgeçip , insanları pas geçme-önlerine geçme ihtimali yoktu. Bu kadar uzun süre durmak sizi çok soğutuyor , yarış temposundan çıkartıp turist moduna sokuyor. Aynı tempoyu yeniden yakalamak zaman alıyor üstelik bu noktadan sonra çok sağlam ve uzun bir iniş vardı ; üstelik sıcaklık koşmamızı olumsuz etkilemeye başlamıştı. Beklemenin faydası beklerken çektiğimiz fotoğraflar oldu. Bu istasyonu da saat 10 : 02 de , 1141. sırada terk etmiş olduk.
Benden daha hızlı tırmanan Nesrin Hocaya sanırım 43-44.km de yetişebildim ve birlikte devam ettik. Nihayet zorlu bir çıkıştan sonra meşhur Tre Cime’den hemen önceki istasyona ulaştık. Burada bu güne kadar katıldığım yarışlarda hiç yaşamadığım bir sorun yaşadık:
Tek kişi , tek noktadan çorba servisi yaptığı için inanılmaz kuyruk oluşmuştu, maalesef bu istasyonu geçmemiz 40 dakika kadar sürdü. Üstelik istasyonun girişi de tek kişilik kapıdan idi ve çıkışı da binanın içinde kurulan elektronik kapıdandı yani çorbadan vazgeçip , insanları pas geçme-önlerine geçme ihtimali yoktu. Bu kadar uzun süre durmak sizi çok soğutuyor , yarış temposundan çıkartıp turist moduna sokuyor. Aynı tempoyu yeniden yakalamak zaman alıyor üstelik bu noktadan sonra çok sağlam ve uzun bir iniş vardı ; üstelik sıcaklık koşmamızı olumsuz etkilemeye başlamıştı. Beklemenin faydası beklerken çektiğimiz fotoğraflar oldu. Bu istasyonu da saat 10 : 02 de , 1141. sırada terk etmiş olduk.
Rif Aurunzo –Cimabanche ( 48-66)
48.km den 66.km ye kadar devam
eden neredeyse tamamı inişten oluşan , son 5 km’lik bölümü düz koşu şeklindeki
etap. Tahminimden zor oldu, iniş bildiğiniz merdiven kıvamında, çoğu single
track şeklindeydi. Yarıştan önce de sevgili Sertan Girgin’in söylediği gibi “bitmek
bilmeyen bir etap”, hatta sıkıcı. Bu etapta başlangıçta istasyonda geçirdiğimiz
uzun zaman , sonrasında sıcaklık zorlayıcı oldu, hava sıcaklığı 30 dereceyi geçti, çok elektrolit
kaybediyorum. İster istemez vücudunuz 50 km’yi geçince ultra kıvamına geliyor, yani depolarınız boşalıyor.
Burada tecrübe , ne kadar iyi antreman yaptığınız, doğru beslenme , tuz
tableti almayı unutmamak, re-hidrate
olmak gibi faktörler bir araya gelip performansınızı belirliyor. Kayaktan ve dağcılık günlerimden kalma bir alışkanlıkla olsa gerek dik inişleri daha iyi ve çok hızlı koşabiliyorum dolayısıyla benim için avantaj
yaratacak bir etabı maalesef istediğim gibi koşamadım özellikle son 5 km de
zorlandım, enerjim kalmadı. Nitekim inişleri çok kontrollü yapan Nesrin Hoca
bana yetişerek birkaç dakika önce istasyona ulaştı.
Cimabanche: Drop Bag:
Sevgili Koray ve Serkan’a ne kadar
teşekkür etsem azdır. İnanılmaz yardımcı oldular, sularımız dolduruldu, kola getirdiler, drop bag bulma ve teslim etme işlerini yaptılar, moral desteklerini hiç söylemeiyorum bile her aşamada bize yardımcı oldular.
Mide sorunu yaşamamak için çantaya koyduğum sarı leblebileri yedim, T-Shirt kurusuyla değiştirildi ve bolca güneş koruyucu krem kullanıldı. Çantaya aldığım malzemelerin neredeyse hiç birini kullanmadım. Gerçi malzemenin hazır olup kullanılmamasıyla , hazır olmayıp ihtiyaç duyulması farklı şeyler. Önümüzdeki Tolga-Aytuğ-Bahadır dan oluşan ekibin yaklaşık bizden 3 saat ileride olduğunu ve birlikte hareket ettiklerini öğreniyoruz. Bu ekip bizden çok daha tecrübeli olduğu için aramızdaki farka seviniyoruz, fena gitmediğimizi düşünüyoruz, böyle devam edebilirsek yarışı zaman limitine takılmadan bitirebileceğiz J 13 27 de buradan ayrılmış oldum, sıralamadaki yerim 1004. Yavaş yavaş insanları geçmeye başlıyorum galiba.
Mide sorunu yaşamamak için çantaya koyduğum sarı leblebileri yedim, T-Shirt kurusuyla değiştirildi ve bolca güneş koruyucu krem kullanıldı. Çantaya aldığım malzemelerin neredeyse hiç birini kullanmadım. Gerçi malzemenin hazır olup kullanılmamasıyla , hazır olmayıp ihtiyaç duyulması farklı şeyler. Önümüzdeki Tolga-Aytuğ-Bahadır dan oluşan ekibin yaklaşık bizden 3 saat ileride olduğunu ve birlikte hareket ettiklerini öğreniyoruz. Bu ekip bizden çok daha tecrübeli olduğu için aramızdaki farka seviniyoruz, fena gitmediğimizi düşünüyoruz, böyle devam edebilirsek yarışı zaman limitine takılmadan bitirebileceğiz J 13 27 de buradan ayrılmış oldum, sıralamadaki yerim 1004. Yavaş yavaş insanları geçmeye başlıyorum galiba.
Cimabanche- Malga Ra Stua -Rif.Col Gallina (66-76-94km)
Öğlen saatlerinde Nesrin Hocayla
birlikte Cimabanche den ayrılıp zorlu bir tırmanışa başladık, orman içinde
yollardan çıkıyoruz , zemin zorlamıyor ama sıcak eziyor. Birbirimizi uyararak
tuz tableti ve sıvı alımını dengelemeye çalışıyoruz , oldukça iyi bir tempoda
çıkıyoruz. Sevgili Serkan’ın uyarısıyla suyumuzu bitene kadar içiyoruz ,
ileride bir çeşmeden bahsetti oradan yeniden doldurma şansımız olacak ve tıpkı
dediği gibi yapıyoruz. Bu arada Nesrin’in ayak bileği şişmeye başladı, çıkarken
idare ediyor ama inişlerde çok zorlanmaya başladı, üstelik gözle görülen bir
ödem var . Yolda bir kulübenin yakınından geçerken buz bulmaya çalıştık , şans
yüzümüze güldü ve buzu ayak bileğine sararak devam edebildik.
Bu yarışın son 40-45km lik bölümü
yarışın en zorlu yeri , geçtiğimiz yıl bu yarışı kazanan Rory Bosio’nun dediği gibi “koştuğum en
teknik ve zorlu parkur”, ki ben de bu görüşe grafikte de görüldüğü üzere aynen katılıyorum J
Bu aşamada ciddi bir çıkış ve uzun bir mesafe var. Allahtan yoldaki her yer su ve dere , su sıkıntı çekmiyoruz. Nesrinle birlikte ilerliyoruz, önce 1200m ye kadar inip sonra 2300m'ye tırmanacağız ve sonrasında sürekli yüksek irtifada kalacağız. Muhteşem bir vadiye giriyoruz ve ikinci kez yağmur başlıyor. Sol tarafımızda kaya duvarları , üzerlerinden eriyen buzullardan gelen sular akıyor, manzara muhteşem, sırf bunu görmeye gelinir diye düşünüyorum. Yolda yanından geçtiğimiz kışın tamamen donan göller bir doğa harikası adeta kartpostal gibiler. Burada koştuğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu düşünüyoruz.
Yarış grafiğinde yaklaşık 88.km de
su işareti var , belki kola vb içecek bulacağımızı düşünerek ilerliyoruz.
Uzaktan insanların toplandığını görüp su istasyonuna geldiğimizi düşünürken
grafikteki su işaretinin aslında dere geçişini gösterdiğini anlıyoruz; ve benim
ayaklarımda su toplaması-blister kabusum geri dönüyor. Ayaklarım ıslanınca
geriye kalan 30km’yi nasıl bitirebilirim endişesi oluşuyor. Pek çok kişinin
ayakkabı ve çoraplarını çıkartıp geçtiklerini görüyorum, aslında Bahadır Hoca
başka koşularda da uyarmıştı beni “bas geç hocam, hiç düşünme ayakların hemen
kuruyacak “diye ama onu dinlemeyip L
zaman kaybını göze alıp ben de kalabalığa katılıyorum. Yaklaşık 30 dakikalık
bir zaman kaybına rağmen kuru bir şekilde
karşı kıyıya ulaşıyorum . Bu arada bana yetişen Nesrin Hoca’da benzer
şekilde geçiyor, artık tecrübeliyiz ya onu daha hızlı bir şekilde karşıya geçiyoruz ve birlikte
devam ediyoruz. Kabus bitti derken tam bir yıkım yaşıyorum çünkü birkaç yüz
metre ileride yeniden aynı dere geçişi var, tam ters yönde. Bu kez ayakkabıları
çıkarıp kurutmaya zamanım yok ; Nesrin Hoca direk suya girerek geçiyor ben ise
üzerine basacak taşları arayıp bulup az ıslanarak geçme peşindeyim ve kısmen başarıyorum.
Ancak kabusum bununla da bitmiyor önümüzde bir tane daha dere geçişi var; yarış parkurunu yapanlara 3 kez arka arkaya dere geçişi koydukları için sevgilerimi iletiyorum
J.
Nihayet vadinin sonunda su destek
istasyonu-aslında bir North Face çadırı görünüyor, gelenlere sadece kola
veriyorlar zaten herkesin suyu var , her yer su.
Çok dik çıkışı nihayet bitiriyor
ve inmeye başlıyoruz , dere yatakları üzerinde, çarşaklar üzerinde ilerliyoruz
kolay olmuyor. İstasyon sonraki tepenin üzerinde olmalı ama bir türlü
ulaşamıyoruz , saatlerimizin gösterdiği
kilometre değerleri yarışın başından beri tutmuyor. Bu yarışta bu problemi hep
yaşadık herkesin saati farklı bir mesafe gösteriyor. Sonradan öğrendiğimize
göre mesafeleri pedometre ile ölçüp yazmışlar , sizin GPS ve/veya altimetre-barometre
ile çalışan saatiniz çok farklı değerler gösteriyor. Bu yarışa ayağınızda
footpod’u olan basit bir saatle katılmak
doğru ölçüm yapabilmek açısından iyi olabilirmiş.
Rif Col Gallina aslında kayak
kulübelerinden bir tanesi ve yarıştan önce gezmeye gittiğimiz Passo Falzarego
geçidine yakın , çevredeki doğa tanıdık gelmesine rağmen bir türlü istasyona ulaşamıyoruz, uzun bir inişe başlıyoruz hatta bir kaya tünelinden geçiyoruz ama sanki
gittikçe uzaklaşıyor bizden. Bu arada Nesrin Hocayı biraz geride bıraktım ve
koşmaya başladım . Hiç bitmeyecek gibi görünen inişte yağmur çiselemeye
başladı, hava kapalı ama fenerlere ihtiyaç yok. Nihayet uzun bir merdiven inişiyle istasyona ulaştım ve
çorbamı içtim. Hemen arkamdan Nesrin Hoca da yetişti ama ayağı kötü iyice şişti
ve ağrıyor. Mecburen sağlık ekibine başvuruyoruz ve Doktor Nesrine yarışı
bırakmasını söylüyor. Nesrin Hoca azimle devam etmek niyetinde , yalnızca sıkı
bir bandaj ile devam kararı alıyor. Bu arada bir koşucu gelip Nesrin Hoca’nın
elindeki batonların ısrarla kendisinin
olduğunu iddia ediyor, sevimsiz bir durum ama batonun üzerinde isminin yazıyor
olması müthiş oldu. O koşucuyu kayıp batonuyla bırakıp parkura dönüyoruz. Saat
20 41 ve 935. sıradayım.
Rif. Col Gallina -Passo Giau (
94-101km)
Önümüzde kararan hava , hızlanan yağmur ve çok dik çıkışlar var ve artık aşağıya inmiyoruz; bundan sonra yarış 2000-2600 m arasında devam edecek . Grafikte gördüğünüz o küçücük çıkış ve inişler bildiğiniz baca tırmanışı tadında en az %50 eğimli , o kadar dik çıkıyoruz ki düşen taşlar için sürekli birbirimizi uyarıyoruz. Hani bir dağa çıkarken sürekli ulaştığınız tepenin arkasında ondan daha yüksek bir zirve vardır ve bir türlü ulaşamazsınız ya , aynı hissi defalarca yaşıyoruz. Çıkışlar bitmek bilmiyor. İrtifa ister istemez bizi etkiliyor ve yavaşlıyoruz. Hava oldukça soğudu ve karanlık iyice bastırdı. Sürekli sabit tempoda çıkıyoruz , Nesrin Hoca şikayet etmiyor ama ayağı çok kötü, farkındayım inanılmaz çaba gösteriyor hem beni yavaşlatmamak için hem de yarışa devam edebilmek adına.
Nihayet ulaştığımız Passo Giau’da
sıcak bitki çayı ve sevimli bir çift inanılmaz pozitif enerjileriyle bizi karşılıyorlar, yeniden doğmuş gibi oluyoruz. Birkaç bardak
içip ısınıyoruz ancak Nesrin çok kötü devam edemeyecek. Bırakma kararı alıyor,
onu sağlık ekibine teslim ediyorum, Cortinaya geri götürülmesi için gece 12’yi
beklemesi gerekecek. Saat 23 42 ve 888. sıradayım , zaman limitine yalnızca 20
dakika kaldı L
Etrafımızda-Türkiye’de bizi
destekleyenler, iyi haberlerimizi bekleyenler , ve tabi ki bunca emek
karşılığını 20 dakika ile kaybedebilir, bu düşünce beni çok zorluyor, saate
bakmamaya karar veriyorum artık yalnızca ilerleyeceğim, elden geldiğince .
Passo Giau-Rif Croda da Lago (
101-109)
Birlikte yaklaşık 100km geldiğiniz arkadaşınız yarışı bırakınca siz de çok kötü oluyorsunuz, mental olarak yıkılıyorsunuz. Bu sırada daha fazla oyalanmadan , daha doğrusu olumsuz düşüncelere kapılmadan biran önce devam etmek istiyorum artık yalnızım, önümde yarış grafiğinde tehlikeli olarak işaretlenmiş Rory’nin bahsettiği “zor teknik bölümler” var; üstelik sulu kar yağmaya başladı, işim zor diye düşünüyorum . Hemen hipotermiye karşı ara katmanı giyerek vücudumu korumaya alıyorum böylece içimde t-shirt, üzerinde uzun kollu ara katman ve en dışta yağmurluk var, hiç üşümedim . Bir önceki istasyonda önümdeki 3km’ye odaklanmamı defalarca söylediler gerisini unutun dedi görevli. İnanılmaz zorlukta bir kaya geçişi yapıyoruz artık patikada yok ; taşların üzerinden atlayıp kendime yol bulmaya çalışıyorum . Bildiğiniz dev kaya duvarlarının altında onlara paralel ilerliyoruz ve en uzun 3 km’yi tamamlıyorum. Aklımdan Nesrin devam etseydi bu etapta sakatlanabileceği –ayağını kırabileceği - düşüncesi geçiyor ve bırakmakla doğru karar verdiğini düşünüyorum.
Bu etap yüksek irtifada geçiyor,
sizi zaten yorgun olduğunuz anda ve benim gibi yavaşsanız ikinci gecede
yakalıyor. İster istemez uyku ve dikkat dağınıklığı yaşanıyor. Bununla baş etmek
için bol sıvı ve arada kafeinli gel alıyorum. İnsanın çelik gibi
sinirleri olması lazım, karanlık, yalnız başınızasınız, zamana karşı devam
edebilme becerim nedeniyle kendimi kutluyorum sürekli. Parkurda bazı görevliler görüyorum ateş yakıp
şarap içiyorlar , keyif onların.
Sonunda gece yarısından sonra son istasyona ulaşıyorum, çorba var beni
toparlıyor biraz. Vakit kaybetmeden çadırı terk ediyorum. Orada karşılaştığım
İngiliz bir ekip acele etmeme gerek olmadığını , sadece 9 km kaldığını , en çok
1.5 saatte bitireceğimi söylüyorlar. Onlara bu etabın söylediklerinden zor olduğunu ve fazla oyalanmamalarını
söyleyerek çıkıyorum.
Rif. Croda da Lago –Cortina
d’ampezzo (110-119.5)
Yarışın en zor bölümü benim için 110km den sonraki 9 km’lik iniş oluyor. Aklımda 2 saatte bu inişi bitirmek var , topu topu 9 km. diye düşünüyorum ve fena halde yanılıyorum. Bu etabın daha başında dengemi kaybetmeye daha doğrusu yürürken bile sağa sola sallanmaya başlıyorum, düz bir hat üzerinde devam edemiyorum, bildiğiniz sarhoş gibiyim. Uykusuzluk bu kadar etki edemez diye düşünürken , son birkaç saattir soğuk hava ve geçenin serinliği nedeniyle tuz tableti almadığımı şaşırarak fark ediyorum, zorlandıkça jel alıp devam etmişim. Ne kadar temel bir hata. Allahtan hiponatremiyi tanıyorum , biraz daha tuz almazsam halüsinasyon ve/veya bayılmak –kollaps kaçınılmaz görünüyor. Hızla toparlanmam için ikişer tane tuz tableti ve jeli bir arada alıp bol sıvı tüketiyorum. ama durmuyorum, yürüyerek devam edip , yavaş da olsa ilerliyorum. Parkur çoğu yerde tek kişilik , inanılmaz derecede çamurlu ve kaygan. O kadar dik bir iniş ki merdiven gibi , üstelik basamaklar ağaç kökleri ve iri taşlardan yapılmış, üzerleri çamur deryası. Önünüzdeki koşucuları geçmek zor ve çok tehlikeli , dolayısıyla tek sıra halinde dikkatle ilerliyoruz, ayakta kalmak bile başarı. Defalarca düşme tehlikesi atlatıyorum . Bu arada telefonum çalıyor , bu saatte beni ancak Bahadır Hoca arar diye düşünüyorum; nitekim haklıymışım ancak telefonu açacak enerjim yok ; çantanın içinden onu bulup konuşup geriye koyacak enerjim yok. Beni anlayacağını tahmin edip hoşgörüsüne sığınıyorum , hemen sonrasında SMS geldiğini bildiren uyarı benim tahminimin doğru olduğunu söylüyor, muhtemelen beni merak ettiler J
Terslikler olacak ya tam da bu
arada kafa lambamın şarjı bitiyor, oradan geçen bir koşucunun ışığını
kullanarak zifiri karanlıkta pil değiştiriyorum, karanlığın bu kadar koyu olacağına
inanamıyorum, doğa beni şaşırtmaya devam ediyor. İstasyondan görünen Cortina’yı
ormana girince yeniden kaybettim, sürekli parkuru yapanları sevgiyle anıyorum.
Aklımda yalnızca yarışı bitirmek var artık , bu aşamada sakatlanmak istemiyorum
dolayısıyla iyice yavaşlıyorum arkamda 115K bıraktım ne de olsa. Bu arada bazı kaya inişlerinde
kayanın altında sağlık ekibi malzemeleriyle bizi bekliyor, düşersen direk
müdahale edecekler . İlk kez parkur üzerinde sağlık ekibi görüyorum, onlar hep
istasyonda olmazlar mıydı? Bu inişler bu kadar tehlikeli demek ki! Yorgunluk ve
uykusuzluk sizi savunmasız bırakıyor en çok da kendi zihninize karşı. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen inişten sonra ,
sakatlanmadan görece kolay görünen son 3 km.’lik bölüme ulaştım ama ayaklarım artık
gitmiyor, çok yoruldum, yalnızca yürüyorum. Bitireceğimi biliyorum ama
uykusuzluk fena halde çarptı, gözlerim kapanmaya başladı, açık tutmak için
uğraşıyorum; önümdeki 10-15m lik bir alanı
gözleyip gözümü kapatarak 3-5 adım atıp ilerliyorum.
Köye ulaştığımda beni bir İngiliz
çift karşıladı sabahın kör karanlığında bana bir şeyler söyleyip tebrik
ediyorlar, onlarla İtalyanca konuşuyorum, sonra kendime gülüyorum keşke Türkçe konuşsaydım diye. Finish hattında önümdeki
5 kişiye yetiştim ve son 100m'yi birlikte geçiyoruz , önceliği İngiliz
karı-koca koşucu çifte veriyoruz, önce onlar koşarak geçiyorlar, sonrasında
İtalyan bir hanım ve arkasından ben kalan 2 italyan koşucuyla birlikte finish
yapıyoruz. Ortalıkta pek kimse kalmamış, finisher yeleğimi alıp otele
dönüyorum.
O saatte oteli kilitledikleri için
telefon edip görevliyle İtalyanca –allah bilir nasıl becerikli şekilde- konuşup
kapıyı açtırıyorum.
Nihayet Cuma akşamı saat 22 00 de
terk ettiğim odama Pazar sabahı saat 04 de kavuşuyorum. Bahadır hocaya mesaj
atıp sağlıkla bitirdiğim müjdesini veriyorum, Nesrin’in iyi olduğunu
öğreniyorum. Egzersiz sonrası recovery
içeceğimi içiyorum, ılık bir duş sonrası
ayakları ve özel bölgeleri
kremleyip, ağrı kesici alıp kesintisiz 8 saatlik uykuya dalıyorum. Böylece madalya ve
kapanış seramonisini kaçırıyorum, artık
internetten izleyeceğim.
Uyanınca sanki bunları yaşayan ben
değilmişim gibi geliyor, günün kalan kısmında başardığıma inanamıyorum bir
türlü, arada hatırlatmalar gerekiyor.
Cortina’da yürürken geçen sene bu yarışı kazanan Rory Bosio ve Fernando Maciel ile karşılaşıyoruz , Bahadır-Nesrin Hocalarla kanka modundalar , hemen yanımıza gelen Rory yediği tavuk nedeniyle besin zehirlenmesi olduğunu söylüyor, onun adına çok üzülüyoruz ama bize de ders oluyor insan ne kadar tecrübeli olursa olsun , elit koşucu bile olsa her yarışta bir şeyler öğreniyormuş demek ki. Rory bir daha asla start’dan önce tavuk yemeyeceğini anlatıyor. Bu parkurda kusma ve ishal ile hiç şansınız yok L nitekim yarışı 114. sırada bitirebilmiş oysa BIP numarası “001” idi.
Ve Lavaredo Ultra Trail’i tam
119km ve 5850m tırmanışı 28 saat 49 dakika da bitirdim; 1300 kişiyle başlayan
yarışı bitirebilen 972 kişiden birisiyim, 894. oldum. Birlikte koşmakten inanılmaz keyif aldığım, gurur duyduğum Türk ekibinden Serkan Girgin 21 saat 04 dakika, Bahadır İşseven 21 saat 21 dk, Tolga Güler ve Aytuğ Çelikbaş 24 saat 04 dakika ile bitirdiler , hepsini candan tebrik ediyorum.
Kafamda bu yarışı 26 saat altında
bitirmek vardı ama zamanı efektif kullanamadım. Önünde ne olduğunu bilmeyince
insan enerjisini ekonomik kullanmak istiyor. Bazı basit hatalar beni gereksiz
yavaşlattı ama bitirebildim, çok şükür. Benim için kocaman bir adım oldu, limitlerimi öğrendim
hatta fazlasıyla kendimi aştım J
İnanılmaz bir tecrübe kazandım ,
XL ultra koşmayı düşünen herkese bu yarışı, bu coğrafyayı tavsiye ederim. Muhteşem bir parkur ve ultra
adına ne arıyorsanız burada fazlasını bulacaksınız.
- 1. Çantayı İstanbul’da evden çıkmadan, yarışa gelmeden hazırla , onunla koş, uçakta bagajın kaybolsa bile bu çanta sana yetecek seviyede hazır olsun.
- 2. Dropbag’i istanbul’da evden çıkmadan hazırla, içine hangi ilaç ve malzemeleri koyacağını önceden belirle, ufak müdahaleler dışında değiştirme, ilk düşündüğün şey genellikle daha doğrudur.
- 3. Yarıştan önceki öğleden sonrayı dışarıda geçirme, uzan–yat-uyu-duş al ama oda da kal.
- 4. Yarış günü alkol alma-şarap/bira vb. Gerçi direk olarak alkol almadım ama hatırlatmakta fayda var, şarapları çok cezbedici. Fuarda tadım için verdikleri bile fazlasıyla yetiyor.
- 5. Çok fazla, gereksiz ağrı kesici kullanma , ağrı kendiliğinden geçecek.
- 6. Hep bir sonraki istasyona odaklan, gerisini unut.
- 7. 45-50.km de depoların tamamen boşalıyor, yine boşalacak önlem al. Düzenli beslen.
- 8. İstasyonda 10 dakikadan fazla kalma, asla ! Eğer sıra gelmiyorsa pas geç su ve gel ile idare et. Yanına alternatif katı gıda al.
- 9. Batonlara çok yüklenme , özellikle çamurda kullanmak sakatlığa yol açabilir; olabildiğince hafif kullan ona yaslanma ayaklarına güven. Sırtında taşımak elde taşımaktan daha kolay.
- . Tuz tableti almayı unutma, her suyu doldurduğunda 1 tane al.
- . Drop bag de kafa fenerinin pilini değiştir, bitmese bile !
- . İniş çalış , iniş çalış, iniş çalış. Yarışı iyi inebilenler kazanıyor.
- . Dere geçişlerinde ayakkabı çıkarma, direk geç nasılsa kuruyor.
- . Kendi temponda git, kimseyle yarışma. Hızlanma ve gereksiz yavaşlama .
- . Olabildiğince az-ince giyin.
- . Asla hiçbir yarışı hafife alma , iyi antreman yapman sakatlanmadan bitirmeni sağlayacak. Unutma büyük olan dağlar, doğaya ne kadar iyi uyum sağlarsan o kadar iyi yarışırsın.
- Ağırlık çalışmak şart.
Kullandığım Malzemeler
- 1. Asics Gel Fuji Sensör 2: Çok başarılı bir ayakkabı ancak çamurda yeterli tutunma sağlayamıyor, Çamur etaplarda Salomon daha iyi ama ayağımda blister olmaması bu zayıflığını dengeliyor. Bence çok kaygan-çamur olmayan zeminlerde ilk tercih olabilir.
- 2. BV Sport Kompresyon Short ve T- shirt
- 3. Petzl Nao kafa feneri
- 4. Raidlight Karbon Baton
- 5. Compressport calf desteği
- 6. Raidlight 5 parmaklı çorap, üzerine BV sport ince taril çorabı
- 7. Raidlight Trail T shirt, kısa kollu
- 8. Raidlight Uzun kollu ara katman
- 9. Raidlight yağmurluk ve pantalonu
- 1. Salomon S-Lab Adv skin 12 çanta
- 1. Hummer Endurolyte electrolit tabletleri ve Jelleri: expresso ilaveli. Şiddetle tavsiye ederim, mide sorununa yol açmıyor.
- 1. Suunto Ambit 3 : Auto pause özelliğini kapatmalı, çoğu tırmanış yavaş olduğu için sürekli auto-pause ve start yapıyor. Şarjı 25 saat yeterli oldu , sonrasında şarj etmek gerekiyor.
- 1. Decathlone Anti-chaffing krem : Çok başarılı ve ucuz üstelik yarıştan sonra oluşan tahriş içinde tedavi edici .
HEPİNİZE BU KEYİFLE ULTRA KOŞMANIZI DİLERİM
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)