11 Temmuz 2016 Pazartesi

DOLOMITI SVEGLIA ( UYANIYOR )






LAVAREDO ULTRA TRAIL 2016
YARIŞ RAPORU 
Dr Cem AYHAN


                                              

















     Tüm koşucu dostlara İtalya’da Dolomiti Doğa Parkında bu yıl 10.kez düzenlenen Lavaredo Ultratrail yarışından selamlar. Bu yarış pek çoğunuzun bildiği üzere benim ilk XL Ultra yarışım olma özelliği nedeniyle çok önemli, dolayısıyla raporu da biraz uzun olabilir hani görmemişin ultrası olmuş tadında J




    Dolomitilerin doğasını daha önceden görmüş ve kelimenin tam anlamıyla bayılmış olmam nedeniyle burada yapılacak yarışlara katılmayı hep istemiştim ama bu yarışa  katılması kolay değil, bitirmesi ise hiç mi hiç  kolay değil, hele benim gibi koşmaya 40 yaşından sonra başlayıp, çok yoğun bir iş hayatınız varsa.  



    Öncelikle yarışın genel özeliklerinden bahsetmek istiyorum.  Venedik’e 135km uzaklıktaki küçük, sevimli ve  meşhur bir kayak merkezi olarak tanınan  Cortina d’Ampezzo’dan  başlıyor ;  119 km’lik bir mesafede 5850 m. irtifa kazanımı olan  ,  30 saatlik zaman sınırıyla Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan  Dolomiti Natura Park’ı  dolaşarak yine  Cortina’da sonlanıyor.

   UTMB için 5 yeni puan veren ve 26 saat altında bitirenler için Western States 100 Mile yarışına kalifiye olmanızı sağlayacak zorlukta bir parkur.  Yarış 1200m ile 2600m’lik rakım arasında koşuluyor.  ITRA’nın Ultra Trail World Tour yarışlarına dahil , 1300 kişilik katılımcı sınırı olan oldukça zorlu bir yarış. 78 elit atletin bu yıl burada yarışması ultra dünyası içinde ne kadar popüler ve sağlam bir yarış olduğunu  gösteriyor.









   Galiba koşu tecrübemi yazmam , benim için ne kadar zorlu bir yola çıktığımı anlamanıza yardımcı olacaktır. İlk kez  koşmam sevgili arkadaşım Lütfi Dokundu’nun ısrarı ile 2014 yılında Geyik Koşularına katılmam ile  oldu, elbette 14K parkurunu 2 saati aşan sürede tamamlayabildim ama   bu işi çok sevdim. Sonrasında 2014 yılında  Kıbrıs’ta düzenlenen Two Castle and an Abbey  yarışının 28km’lik etabına katıldım. Bu benim için dönüm noktası oldu, orada tanıştığımız sevgili CemGüler beni Çekmeköy-Taşdelen Parkuru ve Çekmeköy Koşu ekibiyle tanıştırdı. Böylece arazi koşusuna başladım.

   Düzenli antremanlar ile hazırlanarak aynı yıl  The North Face Capadoccia Ultratrail yarışının 60 K etabını koşarak  ultra maraton dünyasına adım attım. Galiba her koşucunun yaptığı klasik hatayı yaparak ”bunu koşan daha uzununu da” koşar yanılgısıyla arka arkaya 3 tane yarışa 2015 yılı için kayıt oldum:  Castle Ultra 80 K, Likya Yolu-Zor 1 Gün 100 K, The North Face Capadoccia Ultra Trail 110 K.

   Her yarış için ayrı ayrı gerekçeler olsa da ben bu üç yarışı da tamamlayamadım.

   İlkinde  her iki ayağımda ayrı ayrı oluşan beşer , altışar blister nedeniyle yürüyemez hale geldim, Kıbrısın meşhur   sıcağı ki öğlen saatlerinde 38 dereceyi geçiyor ve tuz kaybı beni ciddi dehidratasyona ve hiponatremiye soktu;   acı içinde , mental olarak tamamen tükenmiş bir şekilde yarıştan son check point’te tam 70. Km’de çekildim. O zaman bana “devam etmemi Ultra maratonun insanın kendi içinde  yaptığı  bir yolculuk olduğunu, eğer bırakırsam  bu yolculuğun eksik kalacağını“ söyleyen Chris ‘in ne demek istediğini daha yeni anlıyorum.  Aslında oraya bitirmeye gitmemiştim , Ağustos ayında katılacağım UTMB-OCC yarışı için ( 55km 3500m tırmanış) antreman yapmak niyetiyle gitmiştim, dolayısıyla  amacım ilk 55km’yi koşup tamamlamaktı, sonrasına genel durumuma göre orada karar verecektim. Buradan alınması gereken  ders mental hazırlığın Ultra Maratonun temel bir parçası olduğu, beyninizi ne yapacağınıza şartlarsanız o kadar yapıyor. Benim için yarış 55K’de bitmişti zaten . 



   Sonraki yarış puan toplayabilmek amacıyla katıldığım Likya Zor 1 gün-100K idi. O yarış için yaptığım temel hata yarış sonrasında dönüş uçağını erken almak zorunda kalmamdı; zira ertesi gün çalışacaktım; yarışı bitirip hemen arkasından uçağa yetişmek için hızla hazırlanıp yola çıkmam gerekiyordu. Kendime olan güvenim de inanılmazmış; 100K koşup ertesi gün çalışabileceğimi düşünüyor olmak bile keyifli.  Hepiniz yarış günü start alanına koşucuları taşıyan servis aracının devrildiğini ve arkadaşlarımızın yaralandıklarını hatırlayacaksınız . Bu nedenle yarışın geç başlaması benim yarışı bitirme şansımı daha start anında sıfırlamış oldu. Yarışı birinci olarak bitiren sevgili Mahmut Yavuz  ve Faruk Kar bile uçağa yetişemezlerdi J  Önümde iki seçenek vardı ya hiç start almayacaktım ya da parkurun koşabildiğim kısmını tamamlayıp, uçağa gitmek için akşam üstü yarışı bırakacaktım ki iyi ki bu yolu seçmişim. Bu parkuru koşanlar bilirler, Gelidonya Feneri çıkışı öncesinde, tehlikeli olduğu gerekçesiyle organizasyon komitesi sizi  çadırda, gün doğana kadar  birkaç saat bekletir. İşte o bekleme anında o kadar çok üşüdüm ki hipotermi nasıl bir şey yaşayarak anlamış oldum ve   aluminyum battaniye niye zorunlu malzemeymiş anladım. Sonrasında yarışa devam edebildim ama ciddi dehidratasyon yaşayarak , toparlanmamın ise  saatler süreceğini  yaşayarak öğrendim.




    Son olarak Kapadokya’da benden kaynaklanmayan nedenlerle zaman limitine takılarak 90.km de çekilmek zorunda kaldım. Önce düşerek kolunu kıran bir kadın koşucu arkadaşımıza hem yardım ederken hem de onun arkasında oluşan kalabalık içinde neredeyse 1 saate yakın zaman kaybettim , sonrasında benim sert şekilde düşüp kendimi geç toparlamam, en son olarak 60 km den sonraki gece etabında birlikte devam ettiğim koşucu arkadaşımın ayak bileğinin sakatlanması nedeniyle  doğal olarak çok yavaşlamamız  ve ardından   Plato’da kaybolmamız ki rotaya dönmemiz yaklaşık 45 dakika sürdü,  onun moralini sıfırlayarak yarıştan çekilmesine neden oldu, böylece yarışta kendi başıma kalmış oldum.  Birlikte yaklaşık zaman limitinden  40 dakika daha geç ulaştığımız check point’de vedalaşarak onu sağlık ekibine teslim ettim ve olabildiğince hızlı giderek zaman kaybını kapatmaya çalıştım ama gece 01 00 de ayrılmam gereken check pointe 01 05 de ulaşabildim. Yağmurda ıslanan cep telefonumun şarjının bitmesi-kullanılamaz hale gelmesi ve nihayet beni sevgili Aykut Çelikbaş’ın parkurda karşılayıp arkamda ki koşucuların yarışı bıraktığını söylemesi, önümde ki koşucuların da çekildiklerini ve çadırda beni beklediklerini, benim parkurda son kişi olarak yalnız kaldığımı , istersem devam edebileceğimi söylemesine rağmen gerek kendimi ,  gerekse organizasyonu zor bir duruma sokmamak için çekilme kararı bana daha  uygun geldi.

   Aynı yıl üçüncü kez başaramamış –bitirememiş olmak duygusu çok kötüydü. Yarışı bırakmak zorunda kalanlar iyi bilir , kızgınlık , kendinizi yiyip bitirmenize neden olan öfke ki kimi zaman bu öfkeyi çevrenize de istemeden yansıtabilirsiniz ve  pişmanlığın bir araya geldiği tarifi mümkün olmayan  sevimsiz bir his.






Lavaredo Hazırlıkları



   Bu kadar olumsuz tecrübeden ders almamak mümkün değil elbette. Anlaşıldı ki bu işi internetten alınan programlarla olmuyor, profesyonel destek almak gerekiyor özellikle benim durumumdaysanız . Ayağında blister olmamış birisinden ya da 100 km koşup ondan sonraki 3-5 km’yi zorla bitirmenin ne demek olduğunu deneyimlememiş birisinden aldığınız destek sınırlı  oluyor.   Çünkü sizin neler yaşadığınızı, nelerle mücadele ettiğinizi ancak bu tip koşuları yapanlar bilebiliyor, anlayabiliyor.  Çevremde birlikte koştuğum , tanıdığım çok iyi koşucular ve ultracılar var . Hepsi iyi niyetle yardım etmeye çalıştılar ve çeşitli önerilerde bulundular hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Kimi önerileri çok işime yaradı kimilerinden ise fayda görmedim. Sonuçta herkes kendi yaşadıklarını, kendileri için doğru olan veya işe yarayan önerileri benimle paylaştı ama bir kişi için doğru olan her zaman ve herkes için doğru olmayabilir düşüncesiyle bir kez daha başarısız olmamak için bambaşka bir yola girmek zorundaydım, iyi ki öyle yapmışım.





Ben de  bu işi son derece düzgün –hakkıyla- yapan sevgili Bahadır İşseven Hoca ile çalışma kararı vererek ilk profesyonel adımı atmış oldum. Böylece hem Bahadır Hoca için hem de benim için zorlu bir hazırlık süreci başlamış oldu. Sonuçta benim yaşımda ve  işi sporculuk olmayan , çok yoğun çalışan ve olumsuz bir sürü tecrübe yaşamış birisini Lavaredo gibi çok zor bir yarışa  hazırlamak kolay iş değil.  Çoğu kez haftada 4 , bazı haftalarda 5 gün koşarak hem kardiyovasküler sistemi hem de kas-iskelet sistemini ayrı ayrı hazırlamaya başladık. Kaçan antremanlar yerine ek çalışmalar koyduk, core egzersizleri için haftada 1-2 günlük fitness saatleri ayırdık. Bazı antremanları birlikte yaparak koşarken yaptığım bazı hataları düzelterek , bazı yeni  teknikler öğrenerek ve   elbette haftalık antremanların üzerinden geçerek, doğru yönlendirme ile  kısa sürede büyük gelişme sağladım. Burada herkese doğru antremanın önemini hatırlatmak istiyorum, özellikle benim gibi spora geç başlayanlar, bel fıtığı nedeniyle ameliyat olup omurgasında 8 adet titanyum vida ile koşmak zorunda kalan,   üstelik  çok kısıtlı antreman süreleri olan kişiler için , yaptığınız antremanın çok etkin olması, sakatlanmadan yarışı ve antreman sürecini tamamlayabilmek için şart; bunu da profesyonel destek ile başarmak mümkün.

Teşekkürler Bahadır İşseven.

Antreman Süreci

   İşin programını hazırlama kısmı görece kolay ama gel gör ki yazılı programı-antremanları aksatmadan , disiplin içinde yapabilmek bence XL-Ultra yarışının kendisini koşmaktan çok daha zor. Bir daha bu kadar düzenli ve sıkı antreman yapabilir miyim bilemiyorum? Bu antreman programını yapabilmem de Sevgili Meslektaşım Dr Aylin Savacı’nın da  katkıları çok fazla oldu, sonuçta bu işin mental yönü esas zorluğu, beyninizin bu işi yapacağınıza inanması gerekiyor. Fikir vermek için söylüyorum, Çekmeköy’de  30 K parkurunu 1 tur koştuğunuzda yalnızca 650-700m civarında tırmanış yapıyorsunuz , 4 tur koşarsanız 120 km içinde tırmanış 2600-2800m de kalıyor  oysa Lavaredo’da bunun 2 katı tırmanışı , üstelik yüksek irtifada –hipoksik ortamda – yapmanız gerekiyor.

   Lavaredo öncesi katıldığım Orhangazi Ultra’yı 14 saatte tamamladım ve kendimi deneme şansım oldu. Bu yarışı rahat şekilde bitirmem bana doğru yolda olduğumu göstermesi açısından cesaret verici oldu, Lavaredo’yu bitirebileceğime olan inancım pekişti.

Ayakkabı Seçimi- Blister ( Su toplamasının)  Önlenmesi

   Benim en büyük sıkıntılarımdan birisi ayaklarımda su toplanmasıdır ve   oluşması ortalama 50 km sonra başlıyor ve 70. km’lere geldiğimde dayanılmaz bir hal alıyor . Şimdiye kadar koştuğum tüm yarışlarda blister sorunu yaşadım. Hazırlık için koştuğum Orhangazi Ultrada aynı sorunu yeniden yaşadım. Bu konuda herkesten öneriler aldım hatta Sevgili Aykut Çelikbaş bana bir kitap gönderdi, bol okuma her öneriyi dinleme sürecinden sonra daha bilinçli koşmaya başladım.


   Öncelikle bu işin çözümünün “Vazelin” olmadığını baştan söyleyeyim aksine vazelin kötüleştiriyor, isteyenlere kaynak gönderebilirim.  Sorunu önce ayakkabı da aradım ; genelde yaptığımız hata küçük numara ile koşmak , aşırı sürtünme bir süre sonra hem tırnak sorunlarına hem de su toplanmasına yol açıyor. Çözüm için  ideal olanı ayağınıza en az 1 bazı modellerde 1.5 numara büyük ayakkabı almak.  Olabildiğince yarışlarda kullanmak için  için sakladığım Salomon S lab Softground modeli ayakkabımın topuk bölgesinin deforme olduğunu saptayarak ilk önleyici adımı atmış oldum, asimetrik şekilde topuğunuzu basınca bir süre sonra ayağınızın değişik yerlerinde su toplaması kaçınılmaz oluyor, dolayısıyla yarışı bununla değil başka bir ayakkabı  ile koşmaya karar verdim. Oysa bu ayakkabı , tam Lavaredo için yapılmış desem yeridir, maalesef yenisini bulamadım.
 
   Elimde ki diğer ayakkabılar olan Asics Gel Fuji Sensör 2 ve Salomon Fellraiser arasında kararsız kaldım. İznikte kullandığım Fellraiser 70. Km’ye kadar beni idare etmişti ama kalan 15 km zor geçmişti yine blisterden kurtulamamıştım; sonuçta çok sert ama  zemini çok iyi tutan ve inanılmaz kısa sürede   kuruyan bir ayakkabı. Eğer parkur aşırı yağışlı ve çamurlu olursa Fellraiser ile başlayıp drop bag e Asics’i bırakmayı planladım. Aksi durumda  tam tersine Asics ile başlayıp Fellraiser’i drop bag içine koyacaktım ki böyle hareket ettim. Diğer öneri Bahadır Hoca’dan geldi, beş parmaklı çorap üzerine ikinci kat ince bir çorap kullanmak şeklinde. Bu yarışı su toplanmış ayakla bitiremeyeceğimi bildiğimden ayaklarımı  koruyabilmek için önce  Decathlondan aldığım anti-chaffing kremini kullandım, 5 parmaklı çorabın  üzerine ince çorap giyerek çift kat çorap ile sürtünmeyi azalttım ;  Ve işe yaradı 120 km koştuktan sonra ilk kez sıfır su toplanması ile yarış bitirmiş oldum, tırnaklarım da sorunsuz şekilde ilk kez bir yarışı bitirdi.

Cortina d'Ampezzo Yarıştan Bir Gün Önce : 23 haziran Perşembe




   Güzel bir kahvaltı ile başlayan günde ilk hedef kayıt olmak ve BIP numaralarımızı almaktı. Tabi ki sonrasında yarış fuarı gezilerek eksik malzemeler  tamamlandı, yeni ayakkabılar denendi ve hatta yeni bir çift Hoka'ya kavuşuldu :) Sonrasında günümüzü yüksek irtifada geçirmek için İşsevenlerle beraber yarışın parkurunun üzerinden geçtiği Passo Falzerego'ya gittik. Keyifle birkaç saat gezerek hem irtifaya alıştık hem de ertesi gün koşarak geçeceğimiz yerlere gündüz gözüyle bakmış olduk.

 Akşam Türk ekibi olarak  toplandığımız 5 Torri Pizzacısında keyifli bir sohbet ve Sertan Girgin’in parkurla ilgili bilgilerini dinledik, çok faydalı oldu teşekkürler Serkan J Gerçi parkuru gördükten sonra kendime sormadan edemedim insan bu parkuru niye 4 kere koşar ki diye J ?

Bu arada yandaki fotoğrafta Lavaredo 2016 Türk Ekibinin resmi maskotunu görüyorsunuz , Teşekkürler İdil Çelikbaş, sen hepimizi geçeceksin.



   Yemekten sonra,  Nesrin ve Bahadır Hocayla beraber North Face atletlerinden Rory Bosio ve Fernanda Maciel’in gerçekleştirdikleri sunuma gittik. Önce Fernanda Maciel, Amerika kıtasının yaklaşık 7000m.’lik yükseklikteki dağı olan Aconcaqua ( 6961m) ’nın zirvesine 2850m irtifadan başlayarak koşarak çıkışı ve arkasından inişi ile yalnızca 22 saatte tamamlanan 80K uzunluktaki    White Flow-İmpossible Mission   isimli projesini sundu. Dağlara olan tutkusu hepimizi derinden etkiledi. Hazırlık süreci ise akıllara durgunluk verecek şekildeydi , 2 başarısız deneme , bürokratik zorluklar, aylarca yüksek irtifada çadırda yaşamak , koşuyu yapamayıp bir sonraki yıl yeniden denemek üzere  geri dönmek gerçekten adı gibi bir aktivite olmuş: İmkansızı Başarmak. Bir gün sonra bu koşucuyla birlikte start alacak olmamız hepimizi heyecanlandırdı. Kendime sormadan edemedim “ sen kimlerle dans ediyorsun diye!”  .      

   Sonrasında ITRA’nın  XL Ultramaraton kadınlar sıralamasında dünya şampiyonu olan Rory Bosio söze,  kendi yaptıklarının Fernanda’ya göre Anaokulu seviyesinde olduğunu söyleyecek kadar mütevazi şekilde  başlayıp, çok keyifli şekilde yaşamından, koşularından bahsederek hepimize farklı yollar izlenebileceğini hatta yoğun iş yaşamına   rağmen elit atlet olunabileceğini gösterdi. Bu gece için ikisine de minnet borçluyuz, inanılmaz ilham vericiydi.


Lavaredo Yarış Günü

   Yarış 24 haziran Cuma gecesi saat 23 de start alıyordu.
   Sabah saat 9 gibi uyanarak kahvaltı ve çanta hazırlıkları başladı. Aslında zaten malzemeler seçilmiş, hangi malzeme hangi cepte duracak kararlaştırılmıştı ama yerine konmamıştı L Giyilecek malzemeler hazırlanmıştı fakat hepsi yatağın üstünde beni bekliyorlardı. Tabi bu yarışta benim emektar Raidlight Olmo 20L çantam yerine ilk kez Salomon S Lab Adv 12 L yelek çanta ve soft-flask suluklar ile koşacaktım. Bu çanta değişikliği son anda olduğu için antremanda deneme  fırsatım olmamıştı, yarışta ilk tecrübemi yaşayacaktım. Sağolsun Bahadır Hoca  çanta konusunda da gerekli eğitimi verdi. Yarışta hiçbir sorun yaşamadım ancak hazırlık ve ne- neredeydi tereddütleri elbette oldu. Olmo’nun su taşıma kapasitesi 1.5 litreydi ve doğal olarak daha ağır bir çanta taşıyordunuz ancak bunun yanında su biter mi endişesi yaşamıyordunuz;  yeni  çantanın 1 litrelik su kapasitesi çoğu etapta sonuna kadar kullanıldı, Allahtan Alplerde her yer dere ve çeşme olduğu için su sıkıntısı çekmedim. Yine de 1 adet yedek suluk çantaya boş olarak yerleştirdim, sıcakta  çok işe yaradı.

   Gün için planım şu şekildeydi, kahvaltı sonrası fuar alanına gidip hem fuarı gezmek hem birlikte koşacağımız arkadaşlarla görüşmek . Öğleden sonrası için mutlaka olabilirse uyumak uyuyamasam bile uzanarak dinlenmek, çantanın ve dropbag’in  hazırlanması . Saat 19 -21 arasında drop-baglerin fuar alanına teslim edilmesi gerekiyordu ve elbette makarna partisi de bu saatler arasında düzenlenmişti, dolayısıyla bu saatler arasında fuar alanına gidilecek sonrasında  otele dönüp hiç değilse 1-2 saat daha uzanılacak ve zorlu yarış için güç toplanacaktı. Saat 22 00-22 30 arasında start hattına gidiş ve büyük maceranın başlamasını bekleyip ortamın tadını çıkartmak J  



   Kahvaltı kısmından sonraki kısım şöyle gelişti. Önce sevgili Tolga Güler ile kayıt için beklediği sırada karşılaştık, sonrasında fuar alanında Türk ekibi olarak bir araya geldik alışveriş , stand ziyaretleri , her stand da bir şeyler yiyip içmek , alışveriş ve sohbet  derken saat neredeyse 14’ e ulaştı. Hiç uyku hali olmadığı için Tolga ile Lago Misurinaya gitmeye karar verdik , Cortinaya yalnızca 16km.’lik mesafede nefis bir göl, üstelik yarın sabah buradan koşarak geçeceğiz. Orada Tolga’nın gidemediği ama parasını ödediği otele giderek ve onların da anlayışı sayesinde bir miktar iade alarak mutlu olduk. Geriye dönüp otelde dinlenmeye gitmemiz saat 15-16’yı buldu.  Bu sırada ciddi bir baş ağrısı başladı, muhtemelen aşırı stres nedeniyle , ancak bana daha çok sinüsit benzeri bir ağrı gibi geldi, ilaç alarak kontrol etmeye çalıştıysam da bu ağrıdan kurtulamadım ve 2 saat sonra yeniden ilaç almak zorunda kaldım. Heyecan gittikçe kendini göstermeye başladı ; sürekli zihnimde yarışı koşuyor ve oluşan sorunlara çözüm üretmeye çalışıyordum, malzemelerin ve ilaçların son kontrolünü yaptım ama hiç uyuyamadım. Yine de uzanarak dinlenmeye çalıştım, akşam yemeği de bir sorun olarak görünüyordu, hem mideyi bozmayacak hem de rahat sindirilecek bir şeyler yemek gerekliydi, çözümü en risksiz şekilde  şöyle buldum: Bildiğiniz tahıllı ekmeğe peynirli sandwich J. Nasılsa 19 dan sonra makarna da vardı aç kalmayacaktım . Ve yağmur başladı, birkaç gündür hep lafı edilen yağmur nihayet akşam saatlerinde başladı; inanılmaz moral bozucu bir andı, zaten 120 km zorlu bir yarış için bekliyorsunuz üstüne yağmur işin cabası oldu.


   Ama ultracı olmak böyle bir şey değil mi ? Yağmur kar dere tepe demeden devam edebilme azmi.



   Fuar alanına  vardığımda Bahadır –Nesrin Hocaların benden 1-2 dk önce geldiklerini gördüm. Sırayla içeriye girerek drop bagleri teslim ettik ve makarna için sıraya girmişken , Bahadır Hoca’dan yarışçılara taping yapıldığı bilgisi geldi, böylece makarnayı erteleyip sağ IT bandımı koruyacak olan kinesioband uygulaması için sıraya girdim. Band o kadar iyi yapışmıştı ki yarıştan  sonra bile çıkarması zor oldu ve inanılmaz işe yaradı. Eğer zayıf bir noktanız varsa , yarıştan sonra veya koşarken  ağrı çekiyorsanız diz-aşil tendonu, IT band , omuz her neresi olursa olsun taping inanılmaz başarılı sonuçlar veriyor, şiddetle tavsiye ederim. Benim sağ dizimdeki IT band özellikle uzun inişler sırasında dizimde şiddetli ağrı yapıyor ve bir süre sonra çok yavaşlamam gerekiyor,  bu sayede 120 km de hafif ağrılar dışında sorun yaşamadım. Bu işlemden sonra ekip son kez bir araya geldi ve Bahadır Hocadan son önerileri dinledik: Biliyorsunuz her ultra startı çok hızlı olur , her defasında kendinize söz verirsiniz bu kez yavaş çıkacağım diye ama her nedense hep tersi olur. Mental olarak buna kendini hazırlamak yavaş koşabilmek önemli,  kontrollü çıkış ile  ilk 66km’yi kontrollü bir tempoda gidecektim ve yarışın esas zorluğu 80K’ den sonra başladığı için enerjiyi oraya saklamayı planladım.


   Makarnamızı bitirip start hattında görüşmek üzere vedalaştık.

   Yarış öncesi baş ağrımda en ufak bir azalma olmadı, üstelik evden gelen bir telefon bana " eşime , çocuğuma ve hastalarıma  karşı sorumluluklarımı hatırlattı. En ufak sorunda yarışı bırakmam –saçmalamam !-“  konusunda uyarıldım  ( teşekkürler İpek Ayhan J )Böylece baş ağrılarım daha da pekişti. Bahadır Hoca yine imdada yetişti, 15 dakika sonra  adrenalin ve seratonin ile ağrıdan eser kalmayacağını söyledi, nitekim ilk yarım saatte azalmaya başlayan ağrı ilk 4 saatte tamamen geçti, artık başka dertlerim vardı, ağrıyla uğraşacak zamanım hatta ona harcayacak enerjim  yoktu .

   Ve Dananın kuyruğunun Koptuğu An,
   Yarış başlıyor


  Yarışı etap etap yazmak istiyorum, belki hatırlaması daha kolay olur.

 Cortina  Start - Ospitale-Fedarevecchia


   Bence bu yarışlarda en zor olan etap ilk başlangıç. Sizi start hattına getiren olaylar, antremanlarınız, geçirdiğiniz hastalıklar, yaşadığınız mental problemler hepsi burada ortaya çıkıyor, ya çözülüyor ya da sizi yıkıyor. Bu yarışta ilk zaman bariyeri 6 saat 30 dakika ile 33km ve 1600m tırmanış ile ulaşılan Federevecchia istasyonuydu. Aklımda hep buraya zamanında ulaşabilmek vardı , gece start alan bir yarış üstelik yağmur yağıyor , siz parkuru ilk kez tanıyorsunuz ,  hem de kendinizi test ediyorsunuz. Yarışa başlarken doğrusu  bir sonraki istasyonu hedef haline getirmek , etap etap ilerlemek. Nitekim birlikte start aldığımız ve benzer tempoda yaklaşık  -100km boyunca – devam ettiğimiz Nesrin Hocayla birbirimizi sıkı takip ederek buraya cut-off zamanından 1  saat kadar önce  ulaştık. Nesrin Hoca çıkışlarda oldukça güçlü bir koşucu olduğu için önceleri onu 20-30m geriden takip ederek ama kopmadan yarışa başladım. Sonrasında Ospedale deki ara istasyonda beni karşılayan Serkan ve Koray’dan 5-10 dakika önümde olduğunu öğrendim ve tempomu korumam gerektiğini anladım. Ospitaleden çıktıktan sonraki patika inişlerinden birinde önümdeki koşucu tam anlamıyla uçarak yere çakıldı, hemen yardım ettik , sorunsuz devam edebildi ama zeminin kayganlığı ve içinde olduğumuz ortamın ne kadar tehlikeli olduğunu , ne kadar kontrollü gitmem gerektiğini hatırlattı. Dağ koşularında bir yanlış adım , uyuya kalmak , adım senkronizasyonunuzun  bir anlık bozulması , küçük bir zamanlama hatası çok ciddi sonuçlar doğurabiliyor; biliyordum ama bir kez daha yaşayarak tecrübe etmiş oldum.

    Bu etapta çok dik yamaçlardan , sürekli çamurlu ve ağaç köklerinden oluşan zeminde koştuk, çok keyifliydi. Hatta bir ara erimemiş bir kar kitlesi üzerinden titreyerek – soğuktan değil yamaçtan aşağıya düşmemek  korkusundan-  geçtiğimizi hatırlıyorum. Check pointteki yeme içme faslı iyi idi. Genel olarak bisküvitler su ve kola , limon dilimleri, muz bulmak mümkündü. Bazı istasyonlarda çorba , bazılarında isostar elektrolit içeceği vardı. Neyse bu istasyonu 10 dakikalık bir mola ile oturmadan geçtim, saat 05 47 de 1143.sırada yarışa döndüm.  

Federavechia –Rif. Aurunzo  (33-48)

   Bu etapta zaman limiti 5 saat yani sabah 10 30 dan önce ulaşmak gerekiyor, yaklaşık 48. km de bir kayak sığınağı. Buraya çıkışı çok rahat bir tempoda başlayarak devam ettirebileceğimi umuyordum ama beklenmedik bir sorun yaşandı: Çamur Deryası.    Bırakın koşmayı neredeyse ayakta durmayı imkansız hale getiren bu etap çok fazla yorucu oldu, yağmur ve Milka inekleri sağolsun J




   Bu etabın daha  başında tek batonumu kırarak yarışın kalanını birisi 15 cm kısalmış batonla tamamlamak zorunda kaldım . Ama ultralarda çareler tükenmez,  nasılsa sürekli tırmandığımız için dağ-tırmanış tarafında kısa batonu kullanarak bu dezavantajı azaltmaya çalıştım, işe  yaradı . Evde  birisi kırık diğeri sağlam bir çift  batonum var artık J.

   Benden daha hızlı tırmanan Nesrin Hocaya sanırım 43-44.km de yetişebildim ve birlikte devam ettik. Nihayet zorlu bir çıkıştan sonra meşhur Tre Cime’den hemen önceki istasyona ulaştık. Burada bu güne kadar katıldığım yarışlarda hiç yaşamadığım bir sorun yaşadık:  

   Tek kişi , tek noktadan çorba servisi yaptığı için inanılmaz kuyruk oluşmuştu, maalesef bu istasyonu geçmemiz 40 dakika kadar sürdü. Üstelik istasyonun girişi de tek kişilik kapıdan idi ve çıkışı da binanın içinde kurulan elektronik kapıdandı yani çorbadan vazgeçip , insanları pas geçme-önlerine geçme ihtimali yoktu. Bu kadar uzun süre durmak sizi çok soğutuyor , yarış temposundan çıkartıp turist moduna sokuyor. Aynı tempoyu yeniden yakalamak zaman alıyor üstelik bu noktadan sonra çok sağlam ve uzun bir iniş vardı ; üstelik  sıcaklık koşmamızı olumsuz etkilemeye başlamıştı. Beklemenin  faydası beklerken çektiğimiz fotoğraflar oldu.  Bu istasyonu da saat 10 : 02 de , 1141.  sırada terk etmiş olduk.






Rif Aurunzo –Cimabanche ( 48-66)

   48.km den 66.km ye kadar devam eden neredeyse tamamı inişten oluşan , son 5 km’lik bölümü düz koşu şeklindeki etap. Tahminimden zor oldu, iniş bildiğiniz merdiven kıvamında, çoğu single track şeklindeydi. Yarıştan önce de sevgili Sertan Girgin’in söylediği gibi “bitmek bilmeyen bir etap”, hatta sıkıcı. Bu etapta başlangıçta istasyonda geçirdiğimiz uzun zaman , sonrasında sıcaklık zorlayıcı oldu, hava sıcaklığı  30 dereceyi geçti, çok elektrolit kaybediyorum. İster istemez vücudunuz 50 km’yi geçince ultra  kıvamına geliyor, yani depolarınız boşalıyor. Burada  tecrübe , ne kadar iyi antreman yaptığınız, doğru beslenme , tuz tableti almayı unutmamak,  re-hidrate olmak gibi faktörler bir araya gelip performansınızı belirliyor. Kayaktan ve dağcılık günlerimden kalma bir alışkanlıkla olsa gerek  dik inişleri daha iyi ve çok hızlı koşabiliyorum dolayısıyla benim için avantaj yaratacak bir etabı maalesef istediğim gibi koşamadım özellikle son 5 km de zorlandım, enerjim kalmadı. Nitekim inişleri çok kontrollü yapan Nesrin Hoca bana yetişerek birkaç dakika önce istasyona ulaştı.



  

Cimabanche: Drop Bag:

   Sevgili Koray ve Serkan’a ne kadar teşekkür etsem azdır. İnanılmaz yardımcı oldular, sularımız dolduruldu, kola getirdiler, drop bag bulma ve teslim etme işlerini yaptılar, moral desteklerini hiç söylemeiyorum bile   her aşamada bize yardımcı oldular.

 Mide sorunu yaşamamak için çantaya koyduğum sarı leblebileri yedim,  T-Shirt kurusuyla değiştirildi ve bolca güneş koruyucu krem kullanıldı.  Çantaya aldığım malzemelerin neredeyse  hiç birini kullanmadım. Gerçi malzemenin hazır  olup kullanılmamasıyla , hazır olmayıp  ihtiyaç duyulması farklı şeyler. Önümüzdeki Tolga-Aytuğ-Bahadır dan oluşan ekibin yaklaşık bizden 3 saat ileride olduğunu ve birlikte hareket ettiklerini öğreniyoruz. Bu ekip bizden çok daha tecrübeli olduğu için aramızdaki  farka seviniyoruz, fena gitmediğimizi düşünüyoruz, böyle devam edebilirsek  yarışı zaman limitine takılmadan bitirebileceğiz J 13 27 de buradan ayrılmış oldum, sıralamadaki yerim 1004. Yavaş yavaş insanları geçmeye başlıyorum galiba.







Cimabanche- Malga Ra Stua  -Rif.Col Gallina  (66-76-94km)



   Bu aşamadan sonra gerçek yarış başladı desem yalan olmaz.

   Öğlen saatlerinde Nesrin Hocayla birlikte Cimabanche den ayrılıp zorlu bir tırmanışa başladık, orman içinde yollardan çıkıyoruz , zemin zorlamıyor ama sıcak eziyor. Birbirimizi uyararak tuz tableti ve sıvı alımını dengelemeye çalışıyoruz , oldukça iyi bir tempoda çıkıyoruz. Sevgili Serkan’ın uyarısıyla suyumuzu bitene kadar içiyoruz , ileride bir çeşmeden bahsetti oradan yeniden doldurma şansımız olacak ve tıpkı dediği gibi yapıyoruz. Bu arada Nesrin’in ayak bileği şişmeye başladı, çıkarken idare ediyor ama inişlerde çok zorlanmaya başladı, üstelik gözle görülen bir ödem var . Yolda bir kulübenin yakınından geçerken buz bulmaya çalıştık , şans yüzümüze güldü ve buzu ayak bileğine sararak devam edebildik.



   Bu yarışın son 40-45km lik bölümü yarışın en zorlu yeri , geçtiğimiz yıl bu yarışı kazanan  Rory Bosio’nun dediği gibi “koştuğum en teknik ve zorlu parkur”, ki ben de bu görüşe grafikte de görüldüğü üzere aynen katılıyorum J



   Bu aşamada ciddi bir çıkış ve uzun bir mesafe var. Allahtan yoldaki her yer su ve dere , su sıkıntı çekmiyoruz. Nesrinle birlikte ilerliyoruz,  önce 1200m ye kadar inip sonra 2300m'ye tırmanacağız ve sonrasında sürekli yüksek irtifada kalacağız. Muhteşem bir vadiye giriyoruz ve ikinci kez yağmur başlıyor. Sol tarafımızda kaya duvarları , üzerlerinden eriyen buzullardan gelen sular akıyor, manzara muhteşem, sırf bunu görmeye gelinir diye düşünüyorum. Yolda yanından geçtiğimiz kışın tamamen donan göller bir doğa harikası adeta kartpostal gibiler. Burada koştuğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu düşünüyoruz.

   Yarış grafiğinde yaklaşık 88.km de su işareti var , belki kola vb içecek bulacağımızı düşünerek ilerliyoruz. Uzaktan insanların toplandığını görüp su istasyonuna geldiğimizi düşünürken grafikteki su işaretinin aslında dere geçişini gösterdiğini anlıyoruz; ve benim ayaklarımda su toplaması-blister kabusum geri dönüyor. Ayaklarım ıslanınca geriye kalan 30km’yi nasıl bitirebilirim endişesi oluşuyor. Pek çok kişinin ayakkabı ve çoraplarını çıkartıp geçtiklerini görüyorum, aslında Bahadır Hoca başka koşularda da uyarmıştı beni “bas geç hocam, hiç düşünme ayakların hemen kuruyacak “diye ama onu dinlemeyip L zaman kaybını göze alıp ben de kalabalığa katılıyorum. Yaklaşık 30 dakikalık bir zaman kaybına rağmen kuru bir şekilde  karşı kıyıya ulaşıyorum . Bu arada bana yetişen Nesrin Hoca’da benzer şekilde geçiyor, artık tecrübeliyiz ya onu  daha hızlı bir şekilde karşıya geçiyoruz ve birlikte devam ediyoruz. Kabus bitti derken tam bir yıkım yaşıyorum çünkü birkaç yüz metre ileride yeniden aynı dere geçişi var, tam ters yönde. Bu kez ayakkabıları çıkarıp kurutmaya zamanım yok ; Nesrin Hoca direk suya girerek geçiyor ben ise üzerine basacak taşları arayıp bulup az ıslanarak geçme peşindeyim ve kısmen başarıyorum. Ancak kabusum bununla da bitmiyor önümüzde bir tane daha dere geçişi var;  yarış parkurunu yapanlara 3 kez arka arkaya dere  geçişi koydukları için sevgilerimi iletiyorum J.
Nihayet vadinin sonunda su destek istasyonu-aslında bir North Face çadırı görünüyor, gelenlere sadece kola veriyorlar zaten herkesin suyu var , her yer su.

   Çok dik çıkışı nihayet bitiriyor ve inmeye başlıyoruz , dere yatakları üzerinde, çarşaklar üzerinde ilerliyoruz kolay olmuyor. İstasyon sonraki tepenin üzerinde olmalı ama bir türlü ulaşamıyoruz  , saatlerimizin gösterdiği kilometre değerleri yarışın başından beri tutmuyor. Bu yarışta bu problemi hep yaşadık herkesin saati farklı bir mesafe gösteriyor. Sonradan öğrendiğimize göre mesafeleri pedometre ile ölçüp yazmışlar , sizin GPS ve/veya altimetre-barometre ile çalışan saatiniz çok farklı değerler gösteriyor. Bu yarışa ayağınızda footpod’u  olan basit bir saatle katılmak doğru ölçüm yapabilmek açısından iyi olabilirmiş.
  
   Rif Col Gallina aslında kayak kulübelerinden bir tanesi ve yarıştan önce gezmeye gittiğimiz Passo Falzarego geçidine yakın , çevredeki doğa tanıdık gelmesine rağmen bir türlü istasyona ulaşamıyoruz, uzun bir inişe başlıyoruz hatta bir kaya tünelinden geçiyoruz ama sanki gittikçe uzaklaşıyor bizden. Bu arada Nesrin Hocayı biraz geride bıraktım ve koşmaya başladım . Hiç bitmeyecek gibi görünen inişte yağmur çiselemeye başladı, hava kapalı ama fenerlere ihtiyaç yok. Nihayet uzun  bir merdiven inişiyle istasyona ulaştım ve çorbamı içtim. Hemen arkamdan Nesrin Hoca da yetişti ama ayağı kötü iyice şişti ve ağrıyor. Mecburen sağlık ekibine başvuruyoruz ve Doktor Nesrine yarışı bırakmasını söylüyor. Nesrin Hoca azimle devam etmek niyetinde , yalnızca sıkı bir bandaj ile devam kararı alıyor. Bu arada bir koşucu gelip Nesrin Hoca’nın elindeki batonların ısrarla  kendisinin olduğunu iddia ediyor, sevimsiz bir durum ama batonun üzerinde isminin yazıyor olması müthiş oldu. O koşucuyu kayıp batonuyla bırakıp parkura dönüyoruz. Saat 20 41 ve 935. sıradayım.



Rif. Col Gallina -Passo Giau ( 94-101km)



   Önümüzde kararan hava , hızlanan yağmur ve çok dik çıkışlar var ve artık aşağıya inmiyoruz; bundan sonra yarış   2000-2600 m arasında devam edecek . Grafikte gördüğünüz o küçücük çıkış ve inişler bildiğiniz baca tırmanışı tadında en az %50 eğimli , o kadar dik çıkıyoruz ki düşen taşlar için sürekli birbirimizi uyarıyoruz. Hani bir dağa çıkarken sürekli ulaştığınız tepenin arkasında ondan daha yüksek bir zirve vardır ve bir türlü ulaşamazsınız ya , aynı hissi defalarca yaşıyoruz. Çıkışlar bitmek bilmiyor. İrtifa ister istemez bizi etkiliyor ve yavaşlıyoruz. Hava oldukça soğudu ve karanlık iyice bastırdı.  Sürekli sabit tempoda çıkıyoruz , Nesrin Hoca şikayet etmiyor ama ayağı çok kötü, farkındayım inanılmaz çaba gösteriyor hem beni yavaşlatmamak için hem de  yarışa devam edebilmek adına.
   Nihayet ulaştığımız Passo Giau’da sıcak bitki çayı ve sevimli bir çift inanılmaz pozitif enerjileriyle  bizi karşılıyorlar,  yeniden doğmuş gibi oluyoruz. Birkaç bardak içip ısınıyoruz ancak Nesrin çok kötü devam edemeyecek. Bırakma kararı alıyor, onu sağlık ekibine teslim ediyorum, Cortinaya geri götürülmesi için gece 12’yi beklemesi gerekecek. Saat 23 42 ve 888. sıradayım , zaman limitine yalnızca 20 dakika kaldı L Etrafımızda-Türkiye’de  bizi destekleyenler, iyi haberlerimizi bekleyenler , ve tabi ki bunca emek karşılığını 20 dakika ile kaybedebilir, bu düşünce beni çok zorluyor, saate bakmamaya karar veriyorum artık yalnızca ilerleyeceğim, elden geldiğince .


Passo Giau-Rif Croda da Lago ( 101-109)



   Birlikte yaklaşık 100km geldiğiniz arkadaşınız yarışı bırakınca siz de çok kötü oluyorsunuz, mental olarak yıkılıyorsunuz. Bu sırada daha fazla oyalanmadan , daha doğrusu olumsuz düşüncelere kapılmadan biran önce  devam etmek istiyorum artık yalnızım, önümde yarış grafiğinde tehlikeli olarak işaretlenmiş Rory’nin bahsettiği “zor teknik bölümler” var; üstelik sulu kar yağmaya başladı, işim zor diye düşünüyorum . Hemen hipotermiye karşı ara katmanı giyerek vücudumu korumaya alıyorum böylece içimde t-shirt, üzerinde uzun kollu ara katman ve  en dışta yağmurluk var, hiç üşümedim .  Bir önceki istasyonda önümdeki 3km’ye odaklanmamı defalarca söylediler gerisini unutun dedi görevli. İnanılmaz zorlukta bir kaya geçişi yapıyoruz artık patikada  yok ; taşların üzerinden atlayıp kendime yol bulmaya çalışıyorum . Bildiğiniz dev kaya duvarlarının altında onlara paralel ilerliyoruz ve en uzun 3 km’yi tamamlıyorum. Aklımdan Nesrin devam etseydi bu etapta sakatlanabileceği –ayağını kırabileceği -  düşüncesi geçiyor  ve bırakmakla  doğru karar verdiğini düşünüyorum.

   Bu etap yüksek irtifada geçiyor, sizi zaten yorgun olduğunuz anda ve benim gibi yavaşsanız ikinci gecede yakalıyor. İster istemez uyku ve dikkat dağınıklığı yaşanıyor. Bununla baş etmek için bol sıvı ve arada kafeinli gel alıyorum. İnsanın çelik gibi sinirleri olması lazım, karanlık, yalnız başınızasınız, zamana karşı devam edebilme becerim nedeniyle kendimi kutluyorum sürekli.  Parkurda bazı görevliler görüyorum ateş yakıp şarap içiyorlar , keyif onların.

   Sonunda gece yarısından sonra  son istasyona ulaşıyorum, çorba var beni toparlıyor biraz. Vakit kaybetmeden çadırı terk ediyorum. Orada karşılaştığım İngiliz bir ekip acele etmeme gerek olmadığını , sadece 9 km kaldığını , en çok 1.5 saatte bitireceğimi söylüyorlar. Onlara bu etabın söylediklerinden  zor olduğunu ve fazla oyalanmamalarını söyleyerek çıkıyorum.



Rif. Croda da Lago –Cortina d’ampezzo (110-119.5)



   Yarışın en zor bölümü benim için  110km den sonraki 9 km’lik iniş oluyor. Aklımda 2 saatte bu inişi bitirmek var , topu  topu 9 km. diye düşünüyorum ve fena halde yanılıyorum.  Bu etabın daha başında dengemi kaybetmeye daha doğrusu yürürken bile sağa sola sallanmaya başlıyorum, düz bir hat üzerinde devam edemiyorum, bildiğiniz sarhoş gibiyim. Uykusuzluk bu kadar etki edemez diye düşünürken , son birkaç saattir soğuk hava ve geçenin serinliği  nedeniyle  tuz tableti almadığımı şaşırarak fark ediyorum, zorlandıkça  jel alıp devam etmişim. Ne kadar temel bir hata. Allahtan hiponatremiyi tanıyorum , biraz daha tuz almazsam halüsinasyon ve/veya bayılmak –kollaps kaçınılmaz görünüyor.   Hızla toparlanmam için ikişer tane  tuz tableti ve jeli bir arada alıp bol sıvı tüketiyorum. ama durmuyorum, yürüyerek devam edip , yavaş da olsa ilerliyorum. Parkur çoğu yerde tek kişilik , inanılmaz  derecede çamurlu ve kaygan. O kadar dik bir iniş ki merdiven gibi , üstelik basamaklar ağaç kökleri ve iri taşlardan yapılmış, üzerleri çamur deryası. Önünüzdeki koşucuları geçmek zor ve çok tehlikeli  , dolayısıyla tek sıra halinde dikkatle ilerliyoruz, ayakta kalmak bile başarı. Defalarca düşme tehlikesi atlatıyorum . Bu arada telefonum çalıyor , bu saatte beni ancak Bahadır Hoca arar diye düşünüyorum; nitekim haklıymışım ancak telefonu açacak enerjim yok ; çantanın içinden onu bulup konuşup geriye koyacak enerjim yok. Beni anlayacağını tahmin edip hoşgörüsüne sığınıyorum , hemen sonrasında SMS geldiğini bildiren uyarı benim tahminimin doğru olduğunu söylüyor, muhtemelen beni merak ettiler J  

   Terslikler olacak ya tam da bu arada kafa lambamın şarjı bitiyor, oradan geçen bir koşucunun ışığını kullanarak zifiri karanlıkta pil değiştiriyorum,  karanlığın bu kadar koyu olacağına inanamıyorum, doğa beni şaşırtmaya devam ediyor. İstasyondan görünen Cortina’yı ormana girince yeniden kaybettim, sürekli parkuru yapanları sevgiyle anıyorum. Aklımda yalnızca yarışı bitirmek var artık , bu aşamada sakatlanmak istemiyorum dolayısıyla iyice yavaşlıyorum arkamda 115K  bıraktım  ne de olsa. Bu arada bazı kaya inişlerinde kayanın altında sağlık ekibi malzemeleriyle bizi bekliyor, düşersen direk müdahale edecekler . İlk kez parkur üzerinde sağlık ekibi görüyorum, onlar hep istasyonda olmazlar mıydı? Bu inişler bu kadar tehlikeli demek ki! Yorgunluk ve uykusuzluk sizi savunmasız bırakıyor en çok da kendi zihninize karşı.  Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen inişten sonra , sakatlanmadan görece kolay görünen son 3 km.’lik bölüme ulaştım ama ayaklarım artık gitmiyor, çok yoruldum, yalnızca yürüyorum. Bitireceğimi biliyorum ama uykusuzluk fena halde çarptı, gözlerim kapanmaya başladı, açık tutmak için uğraşıyorum; önümdeki  10-15m lik bir alanı gözleyip gözümü kapatarak 3-5 adım atıp  ilerliyorum.

    Köye ulaştığımda beni bir İngiliz çift karşıladı sabahın kör karanlığında bana bir şeyler söyleyip tebrik ediyorlar, onlarla İtalyanca konuşuyorum, sonra kendime gülüyorum keşke  Türkçe konuşsaydım diye. Finish hattında önümdeki 5  kişiye yetiştim ve  son 100m'yi birlikte geçiyoruz , önceliği İngiliz karı-koca koşucu çifte veriyoruz, önce onlar koşarak geçiyorlar, sonrasında İtalyan bir hanım ve arkasından ben kalan 2 italyan koşucuyla birlikte finish yapıyoruz. Ortalıkta pek kimse kalmamış, finisher yeleğimi alıp otele dönüyorum.


   Gerçekte böyle görünüyorum.




   O saatte oteli kilitledikleri için telefon edip görevliyle İtalyanca –allah bilir nasıl becerikli şekilde- konuşup kapıyı açtırıyorum.

Nihayet Cuma akşamı saat 22 00 de terk ettiğim odama Pazar sabahı saat 04 de kavuşuyorum. Bahadır hocaya mesaj atıp sağlıkla bitirdiğim müjdesini veriyorum, Nesrin’in iyi olduğunu öğreniyorum.  Egzersiz sonrası recovery içeceğimi içiyorum, ılık bir duş sonrası  ayakları ve özel bölgeleri  kremleyip, ağrı kesici alıp kesintisiz 8 saatlik uykuya dalıyorum. Böylece madalya ve kapanış  seramonisini kaçırıyorum, artık internetten izleyeceğim.

   Uyanınca sanki bunları yaşayan ben değilmişim gibi geliyor, günün kalan kısmında başardığıma inanamıyorum bir türlü, arada hatırlatmalar gerekiyor. 



   Cortina’da yürürken geçen sene bu  yarışı kazanan Rory Bosio ve Fernando Maciel ile karşılaşıyoruz , Bahadır-Nesrin Hocalarla kanka modundalar , hemen yanımıza gelen Rory yediği tavuk nedeniyle besin zehirlenmesi olduğunu söylüyor, onun adına  çok  üzülüyoruz ama bize de ders oluyor insan ne kadar tecrübeli olursa olsun , elit koşucu bile olsa her yarışta bir şeyler öğreniyormuş demek ki.  Rory bir daha asla start’dan önce tavuk yemeyeceğini anlatıyor. Bu parkurda kusma ve  ishal ile hiç şansınız yok L nitekim yarışı 114. sırada bitirebilmiş oysa BIP numarası “001” idi.




   Ve Lavaredo Ultra Trail’i tam 119km ve 5850m tırmanışı 28 saat 49 dakika da bitirdim; 1300 kişiyle başlayan yarışı bitirebilen 972 kişiden birisiyim, 894. oldum. Birlikte koşmakten inanılmaz keyif aldığım, gurur duyduğum Türk ekibinden Serkan Girgin 21 saat 04 dakika, Bahadır İşseven 21 saat 21 dk, Tolga Güler ve Aytuğ Çelikbaş 24 saat 04 dakika ile bitirdiler , hepsini candan tebrik ediyorum.

   Kafamda bu yarışı 26 saat altında bitirmek vardı ama zamanı efektif kullanamadım. Önünde ne olduğunu bilmeyince insan enerjisini ekonomik kullanmak istiyor. Bazı basit hatalar beni gereksiz yavaşlattı ama bitirebildim, çok şükür. Benim için  kocaman bir adım oldu, limitlerimi öğrendim hatta fazlasıyla  kendimi aştım J

   İnanılmaz bir tecrübe kazandım , XL ultra koşmayı düşünen herkese bu yarışı,  bu coğrafyayı  tavsiye ederim. Muhteşem bir parkur ve ultra adına ne arıyorsanız burada fazlasını bulacaksınız.








Hatalar –Dersler


  1. 1.     Çantayı İstanbul’da evden çıkmadan, yarışa gelmeden  hazırla , onunla koş, uçakta bagajın kaybolsa bile bu çanta sana yetecek seviyede hazır olsun.
  2. 2.     Dropbag’i istanbul’da evden çıkmadan hazırla, içine hangi ilaç ve malzemeleri koyacağını önceden belirle, ufak müdahaleler dışında değiştirme, ilk düşündüğün şey genellikle daha doğrudur.
  3. 3.     Yarıştan önceki öğleden sonrayı dışarıda geçirme, uzan–yat-uyu-duş al  ama oda da kal.
  4. 4.     Yarış günü alkol alma-şarap/bira  vb.  Gerçi direk olarak alkol almadım ama hatırlatmakta fayda var, şarapları çok cezbedici. Fuarda tadım için verdikleri bile fazlasıyla yetiyor.
  5. 5.     Çok fazla, gereksiz  ağrı kesici kullanma , ağrı kendiliğinden geçecek.
  6. 6.     Hep bir sonraki istasyona odaklan, gerisini unut.
  7. 7.     45-50.km de depoların tamamen boşalıyor, yine boşalacak önlem al. Düzenli beslen.
  8. 8.     İstasyonda 10 dakikadan fazla kalma, asla ! Eğer sıra gelmiyorsa pas geç su ve gel ile idare et. Yanına alternatif katı gıda al.
  9. 9.     Batonlara çok yüklenme , özellikle çamurda kullanmak sakatlığa yol açabilir; olabildiğince hafif kullan ona yaslanma ayaklarına güven.  Sırtında taşımak elde taşımaktan daha kolay.
  10. .      Tuz tableti almayı unutma, her suyu doldurduğunda 1 tane al.
  11. .     Drop bag de kafa fenerinin pilini değiştir, bitmese bile !
  12. .     İniş çalış , iniş çalış, iniş çalış.  Yarışı iyi inebilenler kazanıyor.
  13. .     Dere geçişlerinde ayakkabı çıkarma, direk geç nasılsa kuruyor.
  14. .     Kendi temponda git, kimseyle yarışma. Hızlanma ve gereksiz yavaşlama .
  15. .     Olabildiğince az-ince  giyin.
  16. .     Asla hiçbir yarışı hafife alma , iyi antreman yapman sakatlanmadan bitirmeni sağlayacak. Unutma büyük olan dağlar, doğaya ne kadar iyi uyum sağlarsan o kadar iyi yarışırsın.
  17.       Ağırlık çalışmak şart.


  


Kullandığım Malzemeler


  1. 1.      Asics Gel Fuji Sensör 2: Çok başarılı bir ayakkabı ancak çamurda yeterli tutunma sağlayamıyor, Çamur etaplarda Salomon daha iyi ama ayağımda blister olmaması bu zayıflığını dengeliyor. Bence çok kaygan-çamur  olmayan zeminlerde ilk tercih olabilir.
  2. 2.      BV Sport Kompresyon Short ve T- shirt
  3. 3.      Petzl Nao kafa feneri
  4. 4.      Raidlight Karbon Baton
  5. 5.      Compressport calf desteği
  6. 6.      Raidlight 5 parmaklı çorap, üzerine BV sport ince taril çorabı
  7. 7.      Raidlight Trail T shirt, kısa kollu
  8. 8.      Raidlight  Uzun kollu ara katman
  9. 9.      Raidlight yağmurluk ve pantalonu
  10. 1.    Salomon S-Lab Adv skin 12 çanta
  11. 1.     Hummer Endurolyte electrolit tabletleri ve Jelleri: expresso ilaveli. Şiddetle tavsiye ederim, mide sorununa yol açmıyor.
  12. 1.     Suunto Ambit 3 : Auto pause özelliğini kapatmalı, çoğu tırmanış yavaş olduğu için sürekli auto-pause ve start yapıyor. Şarjı 25 saat yeterli oldu ,  sonrasında şarj etmek gerekiyor.
  13. 1.    Decathlone Anti-chaffing krem : Çok başarılı ve ucuz  üstelik yarıştan sonra oluşan tahriş içinde tedavi edici .




HEPİNİZE BU KEYİFLE ULTRA KOŞMANIZI DİLERİM 

1