15 Mart 2019 Cuma



TRANSGRANCANARIA 

2019 YARIŞ RAPORU

128.6Km 7500m eg






                                                         Una Meta  Un Sueno
                                                          Bir Hedef, Bir Rüya

                                                       Biraz da Hayal Kırıklığı



Sevgili Koşucu dostlar,

2019 yılında koşu takvimim oldukça yoğun ve her biri diğerinden zor olan 3 tane 100 Km'den uzun Ultra Maraton yarışını koşmayı planlıyorum. Eğer bitirebilirsem Triple Crown takmış olacağım. Bu yarışlar Trans Grancanaria, Lavaredo Ultra Trail  ve tüm patika  yarışların babası UTMB .

" Doktor bu ne demeyin olur mu 😏? "

İlk olarak 20 - 24 şubat tarihinde düzenlenen 129Km uzunlukta  ve 7500m tırmanış ve bir o kadar da  iniş içeren, Ultra Trail World Tour yarış  takviminin 3. yarışı olan Trans Gran Canaria yarışını koştum ve  çok şükür bitirebildim.  Elde var bir ✋✋✋


Meraklısına İşte  Yarış Raporu



GranCanaria adası, İspanya'ya bağlı ama Afrika kıtası ile aynı enlemde, Fas'ın hatta Sahra çölünün neredeyse karşısına denk gelen bir bölgede Atlas Okyanusunda bir volkanik adalar serisinin  büyük olanı.  Türkiye'den ulaşım zor, mutlaka Avrupa'da aktarma yapmak gerekiyor ve toplamda yaklaşık 7, 5 saatlik bir uçuşla ulaşılıyor. Herşey yolunda gitse bile evden çıkıp oraya varmanız 14-15 saatlik  bir yolculuk ile oluyor. Maalesef İstanbul'da sis nedeniyle uçuşların ertelenmesi yüzünden Türkiye'den bu yarışa katılan diğer koşucu arkadaşlarımın adaya varması neredeyse 24 saati buldu. Ben şanslıydım, uçağım yalnızca  2 saat gecikmeyle İspanya'ya ulaştığından, ikinci uçuşu daha az beklemiş oldum. Yani ulaşımı iyi planlamak gerekiyor. Bir de zaman farkı 3 saat yani jet-lag olmuyorsunuz ama  sersemlik ve uykusuzluk yaratıyor. Eğer bu yarışa  gidecekseniz kendinize 1 gün dinlenmek ve adaptasyon için ayırmanızı öneririm.

Öncelikle yıllardır ultra dünyasında hakkında çokça  konuşulduğunu duyduğum, meşhur parkur üzerinde sevgili Gediminas Giriminius  ( Trail Running Factory)  tarafından koşu kampları düzenlenen, ve ne kadar zor olduğu hakkında  pek çok  rapor ,  video vb olan ve  dolayısıyla hep koşmayı hedeflediğim bir yarıştı. İster istemez yarışla ilgili bazı beklentiler yıllar içinde oluşmuştu. Beklentiler çok olunca  hayal kırıklıkları da o ölçüde fazla oluyor.  Benim gibi eğer daha önceden  GranCanaria 'yı görmediyseniz ilk hayal kırıklığını size bu adanın kendisi  yaşatıyor. Çok sayıda bina ve tatil sitesinden oluşan bir yer, oldukça kurak ve  adının taşıdığı ün ile ilgisi yok. Okyanus  kenarındaki 1-2 km lik kumsalı çıkartırsanız geriye pek birşey kalmıyor. Kumsalda  güzel bir deniz feneri ve etrafında bolca kafeterya, alış veriş merkezi var. Kumsalda ise her biri sanat eseri gibi yapılmış çokça kumdan heykeller mevcut. Ancak yine de Türkiyeden  turist olarak gitmeye değmez.





 Buranın en iyi yönü tam bir spor/ rehabilitasyon merkezi olması. Esas olarak askeri üs bulunan adada,  yaralı askerlerin rehabilitasyonun yapıldığı sağlık tesisleri var. Dolayısıyla herkes ya koşuyor  ya bisiklete biniyor ya da ilk kez burada gördüğüm şekilde kendi ağırlık setleri- T-Rex vb malzemelerini alıp açık alanda çimenlik bölgelerde ağırlık ve güç çalışmaları yapıyor. Kendi koçlarıyla antreman yapan çok sporcu gördüm.








Ben de yarıştan  önce Bahadır Hoca'nın verdiği 45 dakikalık jogu tamamlamak üzere sahilde koşanların arasına katıldım. İlk heyacanla çektiğim fotografları sevgili Bike ve Team.Run.Bo aracılığıyla Türkiyede beni takip edenlere paylaşmış oldum; aynı şekilde yarış sırasında da canlı takip linki paylaşımını yaptığı ve  sosyal medya yardımları için Kaptan Bike'ye ayrıca teşekkürler ☺ Beni çok işten kurtarmış oldun.


Melenoras Böyle Bir Yer
Melenoras'a Genel Bakış



Sahil

Sahil Gece
Okyanus


İkinci hayal kırıklığı yarış parkurunun kendisi oldu. Yarış parkuru  2018 yılında yeni rotasına taşındı, eski rota Agaete isimli, adanın en batı ucundaki kentten başlayıp Meloneras isimli en güneyde ki kentte  bitiyordu. Yıllarca hikayelerini dinlediğimiz klasik parkur aslında bu. Ancak neden olduğunu kimsenin bilmediği bir şekilde  2018 yılında bu rotayı değiştirdiler ve yarışın start noktasını adanın en kuzeyi olan Las Palmas şehrine aldılar. Bu değişiklik nedeniyle parkurun neredeyse ilk 40 km si patika da değil, bildiğiniz köy yollarında, asfalt ve/veya beton zeminde ve kurumuş dere yataklarında geçiyor. Aynı zorluk derecesini sağlamak için çok zorlayarak bir parkur oluşturulduğu, yarışa katılan tüm koşucuların ortak düşüncesiydi.

Eğim Grafiği


Üçüncü hayal kırıklığı ise finish takının  okyanus  kenarında değil de kentin deniz ile ilgisi olmayan bir noktasına yerleştirilmesi. Nereden bu fikre kapıldığımı bilmiyorum, belki de eski finish videolarından olabilir, bu yarışın deniz kenarında başlayıp, deniz kenarında biteceğini düşünmüştüm; böyle olmayınca ister istemez hayal kırıklığı oldu.









Finish Takı










Elbette ki bu yarış ile ilgili iyi yönleri de söylemeden geçemeyeceğim. Öncelikle organizasyonu yapan Arista firması çok profesyonel, koşu dışında bisiklet başta olmak üzere pek çok spor yarışları da organize ediyorlar. Yarışa ait her detay ücretlendirilmiş durumda ve size verilen BIP numaranızın üzerinde satın aldığınız hizmetler  işaretlenmiş.  Böylece istemediğiniz bir hizmet için para ödemek zorunda kalmıyorsunuz ama öte yandan ödemediğiniz bir hizmeti de fikrinizi değiştirip orada alma imkanı neredeyse yok. T-Shirt bedeninizden, starttaki başlama pozisyonunuza yani hangi dalgada start alacağınıza kadar herşey belirlenmiş ; alacağınız hizmetler BIP üzerinde basılı olarak geliyor.  Mesela yarış sonrası yemek isterseniz ek para ödemeniz gerekli ve elbette yarış öncesi makarna partisi  de ücretli. Yarışın başlangıcı ve bitişi  ayrı ayrı şehirlerde olduğundan ikisi arasında ki transfer ayrıca ücretlendiriliyor ve eğer BIP numaranız üzerinde işaretli değilse otobüse almıyorlar. Bu hizmetleri satın almadan önce, kayıt olurken çok iyi düşünüp bu işleri tamamlamakta fayda var.






264 km'lik en zor ve uzun  parkurundan , 17 km lik aile koşusuna kadar, neredeyse herkes için koşulacak bir parkur oluşturmuşlar. Toplamda 6 adet koşu yarışı var ve bu yarışlara bu yıl  yaklaşık 4500 koşucu katıldı.  Gerçekten bir koşu festivali gibiydi. Söylemeden geçemeyeceğim, adada ki her firma ve resmi kuruluş bir ucundan, şu veya bu şekilde  bu yarışa sponsor olmuş ve yarışı destekliyorlar. Bence bu kadar popüler olmasını bu desteğe borçlu, tam bir pazarlama ve sosyal medya fenomeni oluşturmuşlar. Darısı ülkemizde ki  yarışların başına.




Yine söylemeden geçemeyeğim, burada birden fazla yarışa kayıt olmanız mümkün. Parkurda 264km yarışını bitirip, benim yarıştığım 129km'lik parkurda da start alan koşucular olduğunu görünce , şaşkınlıktan donakaldım desem yeridir. Karşılaştığım İtalyan koşucuya neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda "zamanım vardı, böyle bir yarış varken gidip yatayım mı? " şeklinde cevap verdi, bir gün bu seviyeye gelebilir miyim emin değilim, istiyor muyum ondan hiç emin değilim.













Kayıt işlemleri Expo Meloneras isimli  fuar alanında oldukça büyük bir binada yapılıyor. Aynı bina içinde kafe, tuvalet,  masaj, yarış fuarı, kayıt alanı, konferans salonu  vb tüm faliyetleri bir araya toplamışlar. Bu işlemler son derece medeni şekilde yapılıyor. Kayıt işlemleri sırasında hiçbir zorunlu malzeme kontrolü yapılmadı ama alışkanlıkla ben start alacakmış gibi tüm malzemelerimle birlikte gelmiştim. Yalnızca kimlik belgenizi gösterip yarış kitinizi alıyorsunuz. Yarış kitinde TGC koşanlar için çok kaliteli bir T-shirt ve bir çift kolluk vardı. Ek olarak Altra firmasının verdiği tozluklar da sürpriz oldu. Bu yarışı zaten tozluklarla koşmaya karar vermiştim ama bu hediye kararımın doğru olduğunu onayladı. Bu arada uyarmadan geçmeyeyim, burada siesta uygulaması var yani saat 14 ile 16 arasında fuar ve heryer kapalı, kayıt olamıyorsunuz ❤









Yarışın fuar alanı çok keyifli organize edilmiş. Pek çok firmayı bir arada görme şansınız var, hatta eğer ayak numaranızı/ bedeninizi bulacak kadar şanslıysanız çok uygun fiyata Hoka, Altra, Brooks, La Sportiva, WAA  gibi ülkemizde zor bulunan markalara ulaşma şansınız var.  Fuar alanın hemen yanında elit sporcularla yapılan söyleşiler gün boyu devam ediyor. Ben Fernanda Maciel ve Altra İspanya takımını izleme şansı buldum.

FERNANDA MACIEL


ALTRA TEAM






Gelelim dil konusuna, herşey İspanyolca ve gerek sunumlarda gerek konferanslarda İngilizce'ye yapılan çeviriler çok kısıtlı. 5 dakikalık bir konuşmayı "parkurla ilgili bilgi verildi" diyerek kısaca özetliyorlar. Bu nedenle Elitlerin bir araya geldiği yarış öncesi sunumdan bir süre sonra sıkılarak, bir şey anlamayarak,  ayrılmak zorunda kaldım.







Benzer şeyleri yarış sırasında da yaşayacaksınız, basit bir kaç İspanyolca cümle-sözcük öğrenmenizi tavsiye ederim, inanın çok işinize yarayacak, İngilizce her zaman yeterli olmuyor ; özellikle CP'lerde.





Konaklama için çok sayıda seçeneğiniz mevcut,  bütçenize göre okyanus manzaralı lüks otellerden benim tercih ettiğim bungalowlara kadar. Öncelikle start hattına mı yoksa finish hattına mı yerleşeceğinize karar vermeniz gerekiyor. Ben finish'e yakın kalmayı, starta shuttle ile gitmeyi tercih ettim. Bir diğer tercihim de kendi mutfağı olan bir yerde kalmak yönünde oldu; eğer ultra koşacaksanız size de tavsiye ederim. İhtiyaç duyduğunuz sade beslenme düzenini başka türlü sağlamak gerçekten zor. Start saat 23 00 da olduğundan transfer 20 45te planlanmıştı. Ancak o gün bir mail ile saatlerin 20 00'a değiştirildiğini bildirmişler; bana bu bilgiyi Türkiyeden veren Sevgili Bike'ye teşekkürler, yoksa servisi kaçıracaktım.  İki şehir arası  otobüslerle  yaklaşık 45 dk lık bir yolculuk ile ulaşılıyor.

Capri Bungalows


Bu yarışı beraber koşacağımız Sevgili Özgür Tetik ve Banu Aysolmaz ile Expo Meloneras önünde buluşarak hepimiz için büyük bir macera olacak yarışın start noktasına doğru birlikte  yola çıktık. Yaklaşık 21 30 gibi ulaştığımız Las Palmas yüksek binalarla çevrili, plajları ve adanın diğer bölümüne göre daha hareketli bir sahil ve gece yaşantısıyla bizi karşıladı. Banu'nun önerisiyle, çok da akıllıca davranarak en yakın Cafe 'ye konuşlandık, önümüzde 1,5 saatlik bekleme süresi var. Üşümemek, yorulmamak lazım. Sonrasında yaklaşık 130 km'lik bir parkur ve en azından iki gece bir bir gündüz devam edecek zorlu bir yarış bizi bekliyor. Sevgili Banu'yu Capadoccia Ultra'nın ilk düzenlendiği yıl kazandığı 60K yarışından ve elbette Kertenkeleler koşu gurubundan tanıyorsunuz. Sevgili Özgür'ü yani namı diger "Big Guy'ı" Running Academy'den tanıyorsunuz.






Yarışın start alanı da festival havasında , öncelikle yarışın plajda başladığını ve ilk 3 km'sinin kum üzerinde devam ettiğini söylemeliyim. Plajda toplanan kalabalık, Pau Capell'e milli kahraman muamelesi yapıyor, kolay değil adam dünya sıralamasında birinci, bu yarışın geçen yıl ki kazananı, bu yılın en büyük favorisi ve  İspanya şampiyonu. Kalabalık GranCanaria  şarkısını söyleyerek bizi uğurluyor, milli marş gibi bir şarkı, herkes hep beraber söylüyor. O curcuna da Özgür ilk elit  gurupta start alacağından vedalaşıp, birbirimize iyi şanslar dileyerek Banuyla birlikte ikinci start dalgasına katılıyoruz.









Ve yarış başladı.


ilk kilometreler kalabalıkla 500m kum sonra sahilde ki lokantaların önünden koşarak ,  sonra yeniden sahile inip yeniden yola çıkarak devam ediyor. Resmen seyircileri eğlendiriyoruz. İnanılmaz hızlı başlayan bir ultra, görece olarak ilk 17 km 'de tırmanış az olduğundan hızlı koşanlar avantaj yakalama peşinde oldukça tempolu çıkıyorlar; ben onlara uymayıp, 30 dakika sonra kendi tempoma geri dönüyorum. İtalyanların dediği gibi "Chi Va Piano Va Lontano" yani yavaş giden uzun gider !  Banu ile birbirimize başarılar dileyip birlikte başlıyoruz, ancak ilk 3 K içinde özellikle yavaşlayarak Banu'nun beni beklemeden kendi temposunda uzaklaşmasını bekliyorum. Ultra'da hepimiz yalnızız, hepimiz ayrı tempolarda, hepimiz kendi yarışımızı koşuyoruz. Ben ekibin en yavaşı olarak arkadan gelip, önümdeki arkadaşlarımı yarış boyunca görmemeyi dileyerek kendi tempomda devam edeceğim. Benim onlara yetişmem demek onların bazı sorunlar yaşadığının göstergesi olacak çünkü.



Sahilden dağlara uzanan yollara tırmanmaya başlıyoruz, tatlı sert bir eğim var ve zemin asfalt. Bu zeminden önümüzdeki 3o km boyunca kurtulamıyoruz. Sürekli yolları kesen bir parkur, tam patikaya çıktık diyorsun yine yola çıkıyor. Patika da ilerlerken bizim bildiğiniz kurumuş dere yatakları içinde koşturuyor ve elbette binbir kötü kokuyla beraber yani ilk 3-4 saat oldukça sevimsiz geçiyor hazırlıklı olun. Bu arada tüm yol geçişlerinde elinde ışıldak olan görevliler trafiği keserek bize yol veriyorlar. Geçişlerin kontrollü ve güvenli olmasını sağlıyorlar. Bu konuda gerçekten titizler haklarını vermem lazım.

İşaretlemeler  oldukça yeterliydi neredeyse hiç sorun yaşamadım ta ki 117 km 'ye kadar. Gece özelikle dönüşlerin olduğu yerlere yanıp sönen kırmızı ışıklar takmışlar karanlıkta kolayca yolunuzu buluyorsunuz. Bu titizlik ikinci gece de devam ediyor, ışıldaklar halen  çalışıyordu. Diğer ultralardan farklı olarak bu yarışta çantanıza kırmızı ışık-ışıldak takmanız zorunlu, herkesin çantasında gece boyunca çakan kırmızı ışıklar çok hoş bir görüntü oluşturuyor. İşaretleme ile ilgili sorun yaşadığım tek yer 117km den sonra yaklaşık 2 km lik bir bölümde işaretlerin  olmamasıydı, hiç bir  işaret yoktu. Muhtemelen rüzgardan kopup gitmişlerdi.  İspanyol bir koşucu bana buranın doğru yol olduğunu söyledi ve birlikte devam ettik ama çok sevimsiz bir durumdu.





İlk CP olan Arcuas'a 2 saat 14 dakikada ulaştım, cut-off un 1 saat 15 dakika önündeyim   ve 39. km de ki Fontanella CP'sine kadar neredeyse hiç durmadan devam ettim. Orada beni üzücü bir sürpriz bekliyordu. Sevgili koşucu arkadaşım Özgür Tetiğin  bu noktada yaşadığı elektrolit dengesizliği ve yoğun kramplar nedeniyle yarıştan çekilmek zorunda kaldığını öğrendim. Zaten yarışa gelmeden önce yaşadığı hastalık nedeniyle aldığı serumlarla, ilaçlarla gelmişti. Ona benimle birlikte devam etmesini önerdiysem de  haklı olarak çekilme kararını verdi, sağlığımız daha önemli. Maalesef onun bıraktığı noktadan start hattına geriye transferinin tam 10 saat sürdüğünü sonradan şaşkınlıkla öğrendim. Organizasyonun en zayıf noktası bu oldu,  vücudu tükenmiş insanları o noktada sandalye de saatlerce bekletmek akıl işi değil. Geçmiş olsun Özgür.











Bu durum parkurun ne kadar kırıcı olduğunu, yaptığımız işin şakası olmadığını yeniden  hatırlattı ve eğer bitirmek istiyorsam beni tempomu korumak konusunda uyardı. Sonuçta bir kaç saatlik bir keyif koşusu yapmıyoruz, 130 km koşacağız, dağları aşacağız, dile kolay.  Bu noktadan sonra ilk büyük CP olan Artenara'ya kadar yaklaşık 23 km mesafe ve bir dolu tırmanış var.  Parkurun en çok hayal kırıklığı yaratan noktalarından birisi çok kuru olması, etrafta hiç çeşme yok, su yok, dere yok, koşarken yüzünüzü yıkamanız için kendi içme suyunuzu kullanmanız gerekiyor, hava ısındıkça bu durum çok zorlayıcı oldu. Yeri gelmişken havanın çok iyi olduğunu söylemem lazım, öğlen saatleri  dışında sıcaklık makul seviyelerdeydi. Ancak adanın çok rüzgarlı olduğunu unutmamak lazım, kısa süreli duraklamalarda bile hemen üşümeye başlıyorsunuz.








Bu noktadan sonraki yaklaşık 50 km lik bölüm adanın tam ortasındaki doğa parkında, tamamı patikalarda  geçiyor ve gerçekten güzel,  koşmaya ve görmeye değen bölüm burasıydı. Zaten yarış fotografların büyük bölümü burada çekildi.







Yarışın drop bag noktası 86. km de, doğru duydunuz ta 86. kilometreye kadar desteksiz ulaşmanız gerekiyor. Yeri gelmişken drop-bag konusuna değineyim. Bu yarışta ilki 86. km de ikincisi 129.km de yani finishte olmak üzere 2 ayrı drop-bag kullanmanız mümkün. İkinci drop-bag'i start hattına yakın  konaklayan koşucular tercih ettiler çünkü geriye dönmeleri çok zaman alacağı için muhtemelen pek çok malzemeye finish sırasında  ihtiyac duyacaklardı. Bir eleştiri de drop bag'in büyüklüğüne olacak,  ara istasyona bırakılacak çanta hacim olarak bana küçük geldi, içine yedek ayakkabıyı koyduğunuzda  başka yer kalmıyor.

Hava sıcaklığı ve terleme nedeniyle giysilerim berbat durumda, parkurun sert ve aşırı taşlı, kayalık  zemini ayakkabıları parçalıyor. Bu yarışı mutlaka kalın tabanlı- yüksek yastıklamalı bir ayakkabı ile koşun, standart tabanlar hem sıcak hem de sert kayalara dayanamıyor, dolayısıyla yarışın 65. kilometresine geldiğimde ayak tabanımda acımayan tek  bir nokta bile  kalmamıştı.  Bir an önce drop-bag e ulaşıp orada üstümü değiştirmek ve ayakkabıları değiştirmek için can atıyorum. Her ultra gibi bunu da Salamon S-Lab wings soft ground ile koşmaya başladım ama 86.km de new balance'ın patika modeli olan yüksek yastıklamalı foam hiero modeline geçerek nisbeten rahat ettim. Parkurda hiç çamur yok, inanılmaz kuru.  Bu tip zeminlere alışkın olanlar için iyi ama Alpinist yarışları sevenler için tam  bir kabus gibi.






Yarış içinde birkaç kez moralimin bozulduğu anlar oldu, ultralarda bu anlar normal olarak yaşanıyor. Kimisi yorgunluk, kimisi elektrolit kaybı- dengesizliği ile ilgili. Bunlarla fizyolojik ve daha da önemlisi mental olarak  başa çıkabilirseniz, yarışı tamamlayabiliyorsunuz, farkı yaratan bu anlarda nasıl davrandığınız oluyor.

Ben ilk çöküntüyü yarışın 65.km'si sırasında yaşadım, her yerim ağrımaya başladı, hava sıcaklığı arttı, yaptığım iş keyif vermekten çok eziyet haline gelmeye başladı. Üstelik finishe 60 km yol vardı ! Bu anlarda her zaman yanımda olan Sevgili Bahadır İşseven Hocaya telefon ile ulaşarak, içimdekileri bir güzel döktüm; ne parkur kaldı ne ada kaldı ne de zemin. Sağolsun kibar adam halden anlıyor 😇😇Özgürün bırakmasının beni mental olarak ne kadar olumsuz etkilediğini de ilk kez orada farkettim. Neyse alınan bir ağrı kesici ve jel ile yarım saatte kendime gelerek yeniden koşmaya başladım.




Planım yalnızca drop-bag noktasına ulaşmaktı, sonrasında yarış hep yokuş aşağıydı. Tüm ultralarda böyle bir yanılsama olur ;  yarış grafiğine bakarsın ve kafanda belli noktadan sonrasını hep iniş diye  rahat parkur olarak planlarsın ya işte burası öğle değil. O inişler o kadar teknik ki 3-4 metre aralıklı S şeklinde dönüşler koşmayı imkansız hale getiriyor, tek yönde 5-10 adım koşamıyorsun. zemin çok kuru ve sert üzerine bolca taş dökülmüş gibi, yani zemin hareketli. İnsanda ne quad kalıyor ne de diz. Tüm koşucular düşe kalka ilerlemeye çalışıyor, neredeyse düşmeyen yok.   Böylece neden drop bag in 86.km de olduğunu anlıyorum, bu noktadan finishe kadar olan 43 km'lik kısımı geçmek neredeyse ilk 86 km kadar zaman alıyor.

Meşhur Roque Nublo






Drop-Bag Öncesi


Drop-Bag noktasında makarna yemek ve dinlenip kendime gelmek için durdum. Üstümü değiştirdim, ayakkabımı değiştirdim, saatimi şarj ettim, enerji jelleri yeniledim. Ama bu bekleme beni olumsuz etkiledi, üşümeye başladım. Daha fazla vakit geçirmeden ayrıldım ama  yarım saat kaybettiğim bu noktadan sonra toparlanmam 1 saat kadar sürdü. Bir sonraki CP'ye olan mesafe 14 km kadar ama bitmek bilmedi, teknik olarak zorlayıcı oldu. Hava kararmaya başladı artık 2. gece başlıyor, önümde neredeyse 40 km mesafe var.  En çok korktuğumuz kısmı da neredeyse herkes tarafından bir efsane olarak anlatılan son 15km deki dere yatağı geçişi. İnişlerde yine de diğer koşuculara göre daha rahat ve hızlı inerken, diğer koşucular gibi   ben de 100-110km arasında arka arkaya 2 kez düştüm. Aslında ilk düşüşten kurtulmak için yaptığım manevra ikinci düşüşe yol açtı. Elimde küçük bir sıyrıkla birilikte  sağ diz kapağımı yere vurarak ucuz atlatmış oldum. Bu nokta yarışta moral olarak çöktüğüm ikinci an oldu, ister istemez yavaşladım ve çok kontrollü ilerlemeye başladım. Bu duygularla ulaştığım 110 km CP sinde bir Paela partisi beni karşıladı. Kocaman kazanlarda iki ayrı çeşit Paela hazırlamışlardı. Orada ki gönüllüler o kadar enerjikler ki sizi müthiş motive ediyorlar. Tabağıma tepeleme Paela dolduruyorlar ama benim midemin hepsini alması mümkün değil, fazla olduğunu bir kısmını geri almasını söylediğim hanım bana "yersin yersin" diyerek doldurmaya devam ediyor du ki "Mamma Espanola" diyerek, karşılıklı  bolca gülerek durumu çözdük.






Bu noktadan sonra cut off endişesi başladı, önümde 18 km ve 5 saatlik zaman var ama zemin o kadar kötü ki biter mi emin değilim. Gecenin karanlığında yine birkaç km'lik tırmanış ve bahsettiğim işaretsiz patikalarda koşmaya başlıyorum. Nihayet dağın arka tarafına indiğimizde bizi bir kurumuş nehir yatağına soktular ama bildiğiniz gibi değil taş üstünde taş şeklinde, ayağınızı basacağınız düz bir yer yok. Bir anlık dikkatsizlik düşmek veya sakatlığı beraberinde getirecek,  ek olarak ikinci gecenin içinde uykusuzluk etkisinde burayı geçmeniz gerekiyor. Türkiye de saat kaç acaba diye düşünüyorum, bu saatte kimi arasam, nasıl uyanık kalsam diye düşünüyorum. Bırakmayı düşünmedim desem yalan olur, ama bırakmak için geriye koşmam lazım ki daha da zor bir durum. Sürekli Sevgili Tolga Güler ve Güven Güçlütürk ile çok zorlanarak bitirdiğim Kapadokya Ultranın son anları aklımda. Benzer bir durumdayım ama burada yalnızım, aklımda Tolganın sözleri " O Finish geçilecek, O T-shirt giyilecek Abi". Kimseyi uyandırmaya kıyamıyorum, kafamda sürekli uyanık kalmak için birileriyle sohbet ediyorum, hatta kendi kendime konuşuyorum. Uykusuzluk tüm algıları değiştiriyor.

Burası böyleyse UTMB de ikinci gece ne yapacağım korkusu sardı beni.


Ama sabit bir tempoda sürekli ilerleyebildim, arada yetişip geçenler oluyor ama kimseye takılmıyorum. Yalnızca tempomu korumaya çalışıyorum, en çok zorlandığım bölüm burası oluyor, tam bir mental savaş, yorgunluk ve uykusuzkuk sizi esir alıyor. Mental olarak bu duruma direnmeniz gerekli. Nihayet Melonerasın işıkları uzaktan  parlamaya başladığında bu yarışın biteceğini biliyorum. Ancak her ultranın sonunda olduğu gibi eziyet bitmiyor, kasaba içinde de dere yatağına indirip, köprülerin altından geçirip sonrasında yola çıkarıyor, sonra yeniden dere içine indiriyor, oldukça sevimsiz, hatta absürd bir süreç. Nihayet finishten 3.6 km uzaklıkta ki son  CP'ye ulaştım, artık nasılsa yarışın bittiğini düşünüyordum, yanılmışım.

 Orada elime tutuşturdukları soğuk birayı büyük keyifle içtim. Ben yaptım siz yapmayın diye söylüyorum, içim üşüdü, dondum  resmen ve o noktadan sonraki 3 km'yi 45 dakika da ancak geçebildim.  Demek ki yarış bitmeden bira içilmeyecekmiş 💣💣💣










Benim için gerek sezonun ilk yarışı olması, gerekse istanbulda ki soğuk hava nedeniyle zor hazırlanabildiğim TGC yarışını, Cuma gecesi 23 de start aldıktan sonra,   28 saat 54 dakikalık bir mücadele ile Pazar sabahı saat 03 52 de,  genelde 447,  yaş gurubumda ise 59. sırada bitirebildim.  Aslında hedefim yarışı 25 saatte bitirmekti tüm hesaplarımı buna göre yapmıştım  ama gücüm, enerjim  yetmedi ve bazı ufak hatalar ile zaman kaybettim. Yaptığım temel hesap hatası inişleri koşabileceğimi zannetmek oldu.  Bu kadar teknik ve zor bir zemin beklemiyordum. Yine de en iyi hazırlandığım yarışlardan birisi oldu ve de en çok ve uzun süre kapalı mekanda hazırlandığım yarış oldu, malum soğuk hava ve iş yoğunluğu nedeniyle, aralık ve ocak ayında  patika da çok fazla antreman yapamadım, artık önümüzdeki yarışlara bakacağız.

Güzel bir Finisher yeleği hediye ettiler. Finishe  ulaştıktan sonra çantada ne varsa giyerek vücut ısımı korumaya çalıştım. Hızlı bir şekilde drop bag'imi teslim alarak kaldığım bungolow'a bir taksi ile geri döndüm. Yarışı bitirdiğimi Eşim ve Bahadır hocaya bildiren birer mesaj atarak dinlenmeye çekildim.







5 saatlik uykudan sonra, keyifli bir kahvaltı ile adada ki son güne başladım. Recovery için havuzda yüzdüm ve bol bol yürüdüm. Akşam yemeğinde buluşmak üzere Özgür Hoca ile yazıştığımda Sevgili Banu'nun yarışı 23 saatin altında müthiş koştuğunu öğrendim, ama bitirince o da sıvı-elektrolit kaybına bağlı sıkıntılar yaşamış ve serum ile toparlamış; geçmiş olsun ve kocaman tebrikler Sevgili Banu. Neyse ki  hepimiz iyiyiz, sakatlık yok. Hiç maraton koşan birisini gördünüz mi bilmiyorum ama yürüyüşünden,  daha doğrusu yürüyemeyişinden hemen tanırsınız, çünkü dizlerin kıvrılması, çökmek vb hareketleri yapmak  inanılmaz zordur, kazık gibi yürürler. Bu durumu bilen Özgür Hoca, akşam yemeğinden sonra bana air squat yaptırarak hasar olmadığını bizzat kontrol etti😆😆😆.
Bu güne kadar koştuklarım içinde  en rahat ve en sağlıklı bitirdiğim ultra oldu, ayaklarımda  blister sorunu bu zemine rağmen olmadı. Mesafe 130km'yi buldu, toplam tırmanış ise 7000 lerde kaldı, yarış grafiğinde dediği gibi 7500 olmadı. Pazar sabahı yarışı bitirdim, Pazartesi günü Türkiye'ye döndüm ve Salı günü ameliyat yapabildim, yani normal çalışma hayatıma geri döndüm. Benim için esas önemli olan buydu, sağlıkla bitirebilmek.  Bu başarının arkasındaki en önemli etken elbette doğru antreman ile hazırlanmak.





 Teşekkürler Training zone, Teşekkürler Bahadır İşseven 👊👊👊

Bu yarışı bir daha koşmak isteyeceğimi samıyorum. Bir kaç dezavantajı var öncelikle  çok uzak, ulaşması zor. Parkur sıkıcı ve sevimsiz, bizde ki yarışların tamamı bu yarıştan çok daha  güzel parkurlarda koşuluyor. Eğer Trans 360 yarışını koşmak isterseniz yani 264km'lik bir yarış koşmak isterseniz, mantıklı olabilir. Sonuçta TOR'a göre daha  kısa, rakım daha düşük ve hava sıcaklığı daha stabil ve adanın tamamındaki doğa parkları içinde koşulduğu için daha keyifli bir rotası var. 




Organizasyon,  yarışı bırakan koşucuların transferi dışında, genel  olarak sorunsuz.

Bu büyüklükteki bir yarış için CP'ler çok iyi ve yeterliydi. CP'lerde 2 ana istasyonda makarna, bir istasyonda Paela, tamamında su, isotonik sıvı, gazlı su, kola, çerez ( kuru üzüm, hurma , ceviz vb) , bisküvit, tuz alabilmek için domates ve salatalık söğüş, portakal dilimleri, avakado, muz,  bazılarında haşlanmış patates , çay ve kahve vardı. Hiçbir CP'de biten bir yiyecek veya içecek olmadı.

Gönüllüler çok yardımcıydı. İspanyolca bilmek kesinlikle önemli ama İngilizce ile biraz da vücut diliyle anlaşmak mümkün. Halk desteği kötü değil,  adada nüfüs az olduğu için her noktada destek yok ama olan noktalarda oldukça eğlenceliler "Vamos Vamos " diyerek sizi koşmanız için cesaretlendiriyorlar. Hatta zorlu bir tırmanış öncesinde geceleyin parkura bando bile getirmişlerdi.


Dinlenme Zamanı

İllaki UTWC listesindeki yarışları koşacağım demezseniz bu yarışa Türkiye'den gelmeye gerek yok. Belki daha kısa olan veya daha uzun parkurunu koşabilirsiniz. Bana kalırsa bu yarışa gelmek için harcayacağınız zaman ve para ile çok daha keyifli yarışlara katılabilirsiniz ; geçen yıl koştuğum Maxi-Race veya Ultra Tour Monterosa yarışlarından birisini tercih edebilirsiniz.

Bir sonraki yarışta görüşmek üzere, ayağınız yere düz bassın.