17 Ekim 2019 Perşembe


Dunyanin Catisina Yolculuk 

Nepal Manaslu Circuit Yürüyüş Raporu



HE WHO IS OUTSIDE HIS DOOR ALREADY HAS THE HARDEST PART OF HIS JOURNEY BEHIND HIM.
— DUTCH PROVERB





Namaste,
Sevgili Koşucu Dostlar,


Herkesin sınırlarını öğrenme ihtiyacı oluyor ya, herkesin yapmayı hayal ettiği bir seyahat vardır ya, ben de hem bu yıl koşacağım UTMB hazırlığı amacıyla hem de kendi sınırlarımı görmek için Nepal’e gitmeye karar verdim. Bu raporda kendi tecrübemi merak edenlerle paylaşmak istiyorum.

Nepal'de yürüyüş yapmak isterseniz pratik olarak 4 ana rotadan birisini seçmeniz gerekli. Elbette alternatif rotalar var ve sınırsız, ülkenin tamamı parkur. Bunların en meşhur olanı ve de en eskisi  elbette Everest Ana Kamp yürüyüşü, diğerleri ise Annapurna Circuit, Manaslu Circuit  ve Langtang Vadisi rotaları. Bunların değişik varyasyonları da mevcut, daha kolay daha zor, daha uzun daha kısa veya daha yüksek daha alçak gibi. Bunları tek tek veya zamanınız varsa bir arada yapabilirsiniz. 




Bizim tercih ettiğimiz rota Manaslu oldu; bunun birkaç sebebi var: Öncelikle uzunluğu 250 km ve bunu sıkı yürüyüşle 10 günde tamamlamak mümkün.  At nalı şeklinde bir parkur, 8163m.'lik Manaslu Dağının etrafında saat yönünün tersine yürünüyor. Katmandudan  araçla başlangıç noktasına gidip dönüşte de benzer şekilde başlangıç noktasına dönüyorsunuz. Harita üzerinde kolayca bulacağınız üzere, biz başlangıç noktası olarak Soti Khola köyünü seçtik ve Besi Sahar'da ise bitirdik.



İkinci neden en az bilinen, en az meşhur olan ve de en az turistik olan parkur olması, dolayısıyla kalabalık değil. Nepal’in gizli kalmış hazinesi. Eski Nepal’i görmeniz mümkün. 

Üçüncüsü ise en yüksek noktasında rakımın 5160 m olması ki bu rakım Nepal için görece alçak sayılıyor. Oysa Türkiye’nin en yüksek noktası olan Ağrı Dağı ile aynı irtifaya çıkıyorsunuz. Bizim için oldukça yüksek. Manaslu dışındaki  rotaları hızlı yapmak daha doğrusu kısa sürede tamamlamak pek mümkün değil genelde yürüyüş 3 hafta sürüyor.  Bizim zaman sıkıntımız nedeniyle bu tercih ön plana çıktı. Seyahatimize hem 23 Nisan hem de 1 Mayıs tarihlerini denk getirerek iş gücü kaybını azaltmaya çalıştık. Toplamda İstanbul’dan İstanbul’a kadar ulaşım dahil 12 gün sürdü. 

Önce genel bilgiler:

Nepal, Türkiye’den yaklaşık 7-8 saatlik uçuşla ulaşılabilen bir Asya Ülkesi ve resmen dünyanın çatısı, sınırların içinde dünyada ki 8000 m’den yüksek toplam  14 dağın 8 tanesi var, elbette  Everest başta olmak üzere. 7000 m. üzerinde çok sayıda 6000 m üzerinde ise sayısız dağ barındırıyor. 6000m’den alçak olanlara dağ demiyorlar, tepe diyorlar J Nepal’de tırmanışa açık tam 414 tane dağ var. Bu seyahate “dünyanın çatısına yolculuk” ismini vermemin nedeni işte bu. Türkiye’den, Thy ile direkt Katmandu’ya uçabileceğiniz gibi benim maalesef sonradan öğrendiğim bir seçenek olan Qatar havayolları ile Doha aktarmalı olarak uçmak  da mümkün. Üstelik hem Sabiha Gökçen’den kalkıyor hem de daha ucuz.













Havaalanında Karşılama



Seyahatinizi planlarken dikkat etmeniz gereken bir şey uçuşu Cuma veya cumartesiye denk getirmemek, çünkü Cuma yarım gün çalışıyorlar öğleden sonra tatil, cumartesi ise tamamen tatil, en iyi gün Pazar. Hem ülkeye girmek için hem de bu yürüyüş rotalarına gidebilmek için turist vizesi dışında ek izinler almanız gerekiyor ki bu izinlerini tatil günlerinde alamıyorsunuz. Sırf bu nedenle mecburen Katmandu’da kalış sürenizi uzatmanız gerekebilir. Trek yapılan bölgeler dünya koruma mirasında olduğu için hepsine ayrı ayrı  özel izinler ile giriliyor ve her birine ayrı ayrı giriş ücreti ödemeniz gerekiyor.  Eğer Everest ana kampına yürümek isterseniz ek olarak Nepal’den Lukla havaalanına ikinci bir uçuş ayarlamanız gerekiyor. Esas zorluk uçakla Lukla’ya gitmekte çünkü giderken veya dönerken hava koşulları nedeniyle uçamayıp, gecikmeler yaşamanız mümkün olabiliyor; bu nedenle programa 3 gün bekleme süresi standart olarak ekleniyor.  

Rehberimiz Bharat ile
Nepal’de Trek yapabilmenin bazı kuralları var. Öncelikle kendi başınıza bunu yapmanıza izin vermiyorlar. Yanınıza mutlaka 1 hatta 2 lokal rehber ve ek olarak hamal- taşıyıcılar almanız zorunlu. Bu onların tek gelir kaynağı; aslında sporcu olarak eşyalarımızı başka birisine taşıtma fikri son derece sevimsiz gelmesine rağmen zorunlu olarak kabul ediyorsunuz. Bir taşıyıcı, 2 turistin yükünü (15 er kg’dan toplam 30 kg) ve ek olarak kendi eşyalarını taşıyor ki neresinden baksanız 35-40 kg kadar bir yük ile sizinle aynı yolu yürüyor. Sherpalar aslında yüksek irtifada yaşayan ve son derece güçlü ve dayanıklı insanlardan oluşan bir ırkın ismi yani Sherpa demek hamal demek değil.  Bu tip yürüyüşler alçak irtifalardan başlayıp yükseldiği için yanınızda hem yazlık hem de kışlık malzeme taşımanız gerekli, dört mevsimi aynı gün içinde yaşamanız mümkün. Özellikle yağmur için önlem almanız gerekli. Yeri gelmişken bu yürüyüşler için en uygun zaman aralığı Nisan-Mayıs ile Ekim-Kasım dönemleri, bunun dışındaki dönemlerde aşırı yağış, yağmur veya kar olduğundan çok eziyetli olabiliyormuş.


Ağırlık başa takılan bantlar ile taşınıyor








Yemek Salonunda 



Katmandu’dan yürüyüşün başlayacağı noktaya kadar jeep-otobüs vb. araçlar ile karadan ulaşabilirsiniz. Alternatif olarak helikopter/uçak ile havadan ulaşabilirsiniz.  Everest ana kamp rotası için dünyanın en tehlikeli havalimanı olan Lukla’ya uçmanız gerekli. Uçmak istemezseniz, Lukla’dan Katmanduya 3 günlük karayolu yolculuğu gerekiyor ki zaten uzun olan programınızı daha da uzatıyor; neredeyse 3 haftayı buluyor.  Tabi ki seyahatin maliyeti de seçtiğiniz yola göre artıyor. Unutmamanız gereken bir konu da yanınızda taşıyabileceğiniz bagajın ağırlık limiti olması. İstediğiniz kadar eşya almanıza izin yok. Fazla eşyalarınızı size verdikleri ikinci bir çantaya yerleştirip Katmandu’da bırakmanız gerekiyor.   Eğer Katmandu’dan yürümeye başlayacağınız noktaya kadar kara yoluyla ulaşacaksanız bu limit 15 kg, hava yolunu tercih ederseniz 8-12kg.


Paketlenmiş Çantalar




Nepal Türk vatandaşlarına ülkeye girişte vize veriyor. Uçaktan inince otomatik makinalara pasaportunuzu taratıp, fotoğrafınızı çektirip bir başvuru formu oluşturuyorsunuz, sonra bu formla birlikte vize ücreti olarak 15 güne kadar 25 dolar, 30 güne kadar 30 dolar ödemek için tüm uçak dolusu insanla birlikte sıraya giriyorsunuz. Bunlar tamamlandıktan sonra pasaport kontrolünden geçiyorsunuz, bu işlemler neredeyse 1,5 saat sürüyor haberiniz olsun. Pasaportu geçtikten sonra da tıpkı havaalanına girerken olduğu gibi ek bir güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz ve eğer varsa yanınızdaki içkileri- en çok da litrelik viskileri- alıyorlar, ülkeye sokamıyorsunuz haberiniz olsun L. Free shop’ta boşuna alışveriş yapmayın.




Bavullarımıza kavuştuktan sonra rehberimiz bizi karşılayarak Katmandu’nun korkunç trafikli sokaklarında küçük bir geziye çıkardı ve otelimize ulaştık. Trafik soldan akıyor ve sanki bilgisayar oyunu içindeymişsiniz gibi, tarifi mümkün değil; “Game Over” olmak an meselesi. İnanılmaz sayıda motosiklet var, kamyon, taksi, otobüs, insanlar sokaklarda uçarcasına gidiyorlar, kimse yol vermiyor, çekilmiyor tam bir kaos ve bunların ortasında elbette ki inekler var.  Fren gaz şeklinde bir yolculukla, elimiz kalbimizde gözlerimiz kapalı otele ulaştık. Orijinal planımız da ilk gün Katmandu’yu görmek ve gerekli izinleri- resmi işlemleri tamamlamak vardı. Otele ulaştığımızda öğleden sonra olmuştu bile ama hemen toparlanıp o kaosun içine kendimizi attık. İzinleri rehberimiz halletti. Şehrin sokakları inanılmaz karmaşık. Sokak satıcıları aklınıza gelen her şeyi satıyorlar, hediyelik eşyalardan değişik gıdalara kadar. İlk durağımız en büyük Budist Tapınağına gitmek oldu. Buralara giriş turistler için paralı yerli halk için ücretsiz, sanki Camiye girerken para ödemek gibiydi, sanıyorum kişi başı 2 usd kadar bir ücret ödedik. Bu arada şehir içi ulaşımda taksiler kullanılıyor ve tamamen pazarlık usulüyle çalışıyorlar; binmeden önce   pazarlığınızı yapın. Bir de araçlar Suzuki’nin en küçük modelleri yani rahatsız bir yolculuk yapılıyor. Tapınaktan sonra ölü yakma törenleri yapılan bir Hindu tapınağına gittik ama felaket bir yağmura yakalandık sanki gök delindi ve o tapınağı gezemeden otele bin bir macerayla döndük. Taksinin içinden dışarısı kesinlikle görünmüyor ve şoförler doğrudan korna sesi ile anlaşıyorlar. Sonradan da defalarca gördüğümüz üzere burada trafik işareti, kuralı beklemek vb yok yalnızca korna ile birbirlerini uyarıyorlar ve ilginç şekilde kavga etmeden birbirlerine yol veriyorlar. Bu deli yağmurdan 1 saat sonra ise hava pırıl pırıldı.











Katmandunun merkezinde Thamel caddesi üzerindeki otelimiz ki ismi de “Thamel”  her yerin merkezindeydi. Bu caddede çok sayıda dağcılık – trekking malzemesi satan dükkan var, tüm eksiklerinizi tamamlayabilirsiniz. Bu dükkanlarda aklınıza gelen veya gelmeyen her şey var, 8000 m üzerinde kullanılacak ekstrem ürünlerden su filtrelerine veya seyahat pantolonlarına kadar. Tabi ki fiyatlar pazarlık ile belirleniyor. Orijinal ürünler Avrupa ile aynı fiyata satılıyor,  LaSportiva’nın ayakkabıları, Salamon veya  North Face ürünleri  Avrupa ile birebir aynı fiyata satılıyor yani ucuza bulmak mümkün değil. Ama no-name  aynı kalitede ki  ürünleri çok daha ucuza bulmak mümkün. Çok sayıda hediyelik eşya dükkanları, yemek seçenekleri, dokuma-kumaş-şal-bere vb satan dükkanlar, el sanatları bronz heykeller, geleneksel bıçak-kılıç dükkanları, geleneksel dua bayrakları, geleneksel dokumalar, kaşmir vb. ürünler, Himalaya kasesi (etrafına tahta bir sopayla sürünce ses çıkaran bronz kase) satan yerler var. Çok eğlenceli bir cadde, sıkılmadan tüm günü geçirebilirsiniz. Bu cadde üzerindeki döviz bürolarında para bozdurmak gerekiyor. Bu seyahat sırasında yürüyerek geçeceğimiz köylerde bankamatik yok, kredi kartı yok yani nakit taşımak gerekli. Bizim turumuz sabah-öğlen-akşam yemeklerini ve kalacak yeri karşılıyor. Siz yalnızca içtiğiniz içkilerin parasını ödüyorsunuz. 10 günlük bir seyahat için 200-250 usd yeterli oluyor. En pahalı şey elbette su, Katmandu da 1 litrelik pet şişe suyu  25 cent ( ¼ usd ) ödeyerek alıyorsunuz, yol üstünde en çok 6 usd’a kadar fiyatı arttı. Bira fiyatları da 1.5 usd dan başladı en çok 7 usd ödedik. İyi haber biralar 650 mL J Everest isimli lokal biraları çok iyi tavsiye derim. Su için mutlaka klor tableti almanızı öneririm her yerde su var hem de bolca var yani suyu satın almak şart değil, ishal olmamak için dezenfekte etmek gerekli en azından alışana kadar. Bu su kaynaklarını hayvanlar da kullandığı ve etrafta bolca hayvan dışkısı olduğu için zorlayıcı bir faktör oldu. İyi haber şu ki ekipten kimse ishal olmadı.  









Geleneksel Şapkaları ile 

Kumaş Boyama



Yeri gelmişken ekibi tanıtmak isterim: Seval-İsmet-Selin-Berk-Murat-Cem.

Toplamda 6 kişiyiz. Murat benim üniversite yıllarından beri arkadaşım, ilk dağcılık eğitimini birlikte tamamladık ve sayısız yürüyüş ve kamp faaliyetini birlikte yaptık. Yıllar geçtikçe biraz paslansak da geçmişten gelen tecrübe ve doğa sevgisi bizi bu yolculuğu birlikte yapma konusunda destekledi. Aslında bizim dağcılık yaptığımız dönemdeki “Body’lerimiz” Altan ve Levent’de katılacaklardı yani yıllar sonra bir araya gelip rüya seyahat yapmayı istemiştik. Ancak Altan seyahatten 1 hafta önce antreman yaparken dizini sakatladı  L ve Amerika’da çalışan Levent ise iş yoğunluğu nedeniyle katılamayınca Murat ve ben Ankara Tıp Dağcılık kulübünü temsil ettik. Ekibimizin diğer dağcı üyesi Seval Hanım, İran’da ki 4000m.’lik bir tırmanıştan yeni dönüp bize katıldı. Ekibimizin en genç ve yeni evli çifti Sevgili Selin ve Berk, önceden Klimanjaro tırmanışı yapmışlardı ve Berk zaten Skyrace-patika koşucusu olduğundan ekibe hemen uyum sağladılar. Tabi ki ekip başı, rehberimiz ve 8163 m.’lik Manaslu Dağına önceden tırmanmış olan Sevgili İsmet İnan’ı hepiniz hem dağlardan, hem trek- tur kayağı faaliyetlerinden, hem de patika koşularından tanıyorsunuz. Kısaca ekip sağlam J

Selin_Berk


Murat

Seval

İsmet

ve ben







Otobüsümüz







Laçu

Ertesi gün yani seyahatin ikinci günü bizi trekking için yürümeye başlayacağımız Soti Khola’ya ulaştıracak otobüs yolculuğumuz başladı. Otobüste 6 kişilik ekibimiz, rehberimiz, sonradan aşçımız da olduğunu öğrendiğimiz  yardımcı rehberimiz Laçu (birisi gurubun başında diğeri sonunda yürüyor), 3 kişilik sherpa / portör ekibimiz ile yerimizi aldık. Son derece güler yüzlü insanlar. Yol 170 km ancak 8 saat sürmesi bekleniyor, yolculuğumuza müthiş KEYİFLE başladık.  Otobüsümüz Tata marka, makaslı ve nuh nebiden kalmaydı ama başka bir taşıtın bu yollardan geçmesi mümkün değilmiş yaşayarak gördük. Zaten yol falan yok, “highway” dedikleri kısmen asfalt çoğu yer stabilize ve iki aracın karşılıklı zor geçebildiği bir genişlikte. Otobüsün izolasyonu sıfır olduğu için yoldaki toz aynen aracın içine doluyor. Yolların büyük kısmı, başkent Katmandunun içinde bile,  asfalt değil, tozlu , topraklı, taşlı yollar; Çekmeköy’de ki yangın yolları gibi.  İnsanlar buralarda boşuna maske kullanmıyor; mutlaka yanınıza maske veya buff almanızı öneririm, kapalı mekanlarda bile takmak zorunda kalıyorsunuz.  Otobüsten toz içinde ve kirlenmiş olarak iniyorsunuz. Şöför ise otobüsün-yolların kralı, istediği müziği koyuyor ve yüksek sesle dinliyor, size de aynen dinletiyor. Tek başına bu yolculuk tecrübesi için bile buraya gelmeye değer, böyle bir tecrübe hiçbirimiz yaşamamıştık. Gördüğümüz her yer, her yapı, her köprü, karşılaştığımız insanlar hele çocuklar ve onların yaşam koşullarını görmüş olmak hepimize çok şey kattı. Sakın bu etabı uçarak geçmeyin, çektiğiniz eziyetin ciddi bir karşılığı var.


Sherpalar ve Bharat ile Molada



Rakip Firma :)

Molada Bakkal

Patlak Lastik Değişimi

Yamaha her yerde

Yine bir bölge değişimi ,kontrol noktası. Bunlardan sayısız var.

Doğuştan Kamyoncu
%70'lik Nepal Rakısı  !






Dere Geçişi




Doğa zaten muhteşem, böyle bir coğrafya ben görmemiştim.

Tek başına yürüyen Avusturalyalı arkadaşımız




Tibet Kültürü Etkisi



Sabah 8 de başlayan yolculuğumuz yaklaşık saat 16 gibi Soti Kholaya ulaşmamız ile sona erdi. Henüz saat erken olduğu için rehberimiz Bharat, burada kalmak yerine 1,5 saatlik bir yürüyüş yapmamızı önerdi. Böylece ilk günden programımızın önüne geçmiş olduk ve elbette otobüste geçirdiğimiz saatlerden sonra bu coğrafya da yürümek, nefes almak ilaç gibi geldi hepimize.





Bye Bye Fotograf Makinası






Burada maalesef ilk tatsız tecrübe yaşandı, ekibimizin rehberi olan Sevgili İsmet’in fotoğraf makinası, meyve alırken ortadan kayboldu, çalındı. Çok aramasına rağmen maalesef bulunamadı. Buraya gelirken burada herkesin kutsanmış olduğu, hırsızlık vb. kötü şeylerin olmayacağı gibi bir ön yargıyla gelmiştik ama Nepal’de burada yaşayan insanlarda değişiyor. Yani hırsızlık burada da var, dikkatli olun. Yaklaşık 1,5 saat içinde ilk konaklama yerimize – Lobubeshi’ye ulaştık. Bildiğiniz traktör yolu genişliğinde bir yoldan rahat keyifli bir tempo ile etrafımızdaki güzelliklere hayran olarak yürüdük. Bizi getiren aracın buraya ulaşması mümkün değil, yol Soti Kola’da bitiyor ama buraya ters taraftan ulaşan 1-2 jeep gördük. Ancak bu noktadan sonra ulaşım genel olarak yayan ve/veya katır ile yapılıyor. Bu noktadan sonra kullandığınız sudan, içtiğiniz biraya, yediğiniz yemeklere kadar her şey taşınarak gelmek zorunda. Bu nedenle fiyatlar 
artmaya başlıyor.






Lodge





Konaklama şöyle oluyor: Gün içinde nereye hangi noktaya ulaşabileceğiniz garanti olmadığı için önceden sabit bir yerde kalmıyorsunuz. Ulaşabildiğiniz noktadaki kalacak yerlerden rehberleriniz sizin için boş yer ayarlıyor. Dolayısıyla önden giden yardımcı rehber esas olarak bu işi organize ediyor. Kaldığımız yerler “Tea House veya Lodge”.  Kalacak yerlerde genelde size  oda içinde bir yatak veriyorlar ve siz üzerine uyku tulumunuzu sererek uyuyorsunuz.  Yukarılara çıktıkça hava soğuyor ama üşümedik. Tuvalet dışarıda ve ortak kullanılan bir alan. Zaten küçük tahta kulübe şeklinde. Duş yine kapalı bir kulübe veya tahta barakadan oluşuyor. Sıcak su çoğu yerde yok. Bazı yerlerde para verip sıcak su satın almanız mümkün. Tek bir Lodge’da elektrikli ısıtıcı vardı o kadar. Çoğu yerde soğuk suyla jet hızında temizleniyorsunuz.  




Oda

Binbir Çiçek



İlk akşam keyifli bir yemek ve deliksiz bir uykuyla geçti. Tabi bazı arkadaşlarımızın odasında çıkan örümcek alışılmışın dışında ki büyüklüğü ile hafif tedirginlik yarattıysa da Nepalli dostlar hemen bu problemi çözdüler


Yemek beklemediğimiz kadar iyiydi. Size bir menü veriyorlar ve ne isterseniz seçebiliyorsunuz.  Pek çok çorba, noodle, pirincin pek çok farklı seçeneği, patates yemekleri mevcut. Bazı yerlerde pizza bile vardı J   Son derece doyurucu ve lezzetliydiler. Meşhur bir yemekleri var Dalhbat : Baktım bizim Sherpalar bunu yiyor ben de hemen buna yazıldım, nasılsa bir bildikleri vardır diyerek J Esas olarak pirinç pilavı (yağsız), yanında mercimekli bir çorba veya sos, kızarmış-haşlanmış sebzeler ve patates ile birlikte geliyor, çok lezzetli ve doyurucu . Bizim rehberimiz Bharat’ın deyimiyle “ Dalbat Power 24 hour”.


Dalhbat


Kahvaltı da değişik omlet çeşitleri, severseniz mısır gevreği, yulaf ezmesi çorbası, Chapati dedileri bizim yufka ekmeğine benzer bir ekmekleri ve reçeller var. Yine menüden seçiyorsunuz ve size hazırlayıp getiriyorlar. Kahvaltı için zeytin ve bizim beyaz peynirimiz yok. Sağolsun Seval Hanım’ın getirdikleri bizi bayağı idare etti. Bulması en zor olan şey meyve. Bunları taşımanız iyi olabilir.

Çay işi süper. Yüksek irtifa hastalığını azaltmak için Ginger –Zencefil çayı her yerde var. Size büyük termoslar ile demleyip getiriyorlar. Aslında sıcak su içine rendelenmiş zencefilden oluşuyor. Batılılar bunu genelde Ginger-Limon şeklinde karışık içiyorlar, biz ise Ginger-Siyah çay şeklinde istedik. Bizim demleme çayın yerini tutmuyor maalesef. Kahveyi bildiğiniz neskahve’nin toz halinde olanıyla hazırlıyorlar; ama geçek kahve gibi değil. Yanınızda sevdiğiniz kahveyi getirebilirsiniz. Eğer taşınabilir bir termosunuz varsa oradan çay alıp yanınızda yürüyüş sırasında taşımanız mümkün.


Çay Termosu



Tipik Mutfak


 Üçüncü gün programımızda Macha Kola’ya kadar gitmek vardı. Burası Soti Kolaya yaklaşık 24 km uzaklıkta ve irtifası 900 m. yani aşağıya ineceğiz. Ama ilk gün yolun bir kısmını yürüdüğümüz için biraz daha ilerlemeye karar verdik ve Shyauli Bhatti’ye ulaşmayı hedefledik. Yolda yürürken çok keyifli ve oldukça büyük bir köy olan   Maccha Khola’da su-çay  molası verdik. Köyün pazarı var, ortalıkta çok sayıda katır ve taşıdıkları malzemeler mevcut. Katırların arasından ilerleyip bir patikadan tırmanmaya başladık. Artık traktör yolu da kayboldu, tamamen doğadayız. Etraf derelerden gelen su sesi ve yürüyen katırların çanları dışında tamamen sessiz. Öğle yemeğimizi Tatopani isimli köyde yedik ve birazda zorunlu bir mola verdik. Çünkü dinamit ile patikada ki kayaları parçalıyorlardı, yol açmaya çalışıyorlar. O nedenle askerler bizi 1 saat kadar orada tuttu. Bu durumu daha sonra da yaşadık. Yolları açabilmek için dinamit ile kayaları patlatıyorlar ve bu arada eğer yoldaysanız araçların içinde eğer patikadaysanız en yakın lodge da bekliyorsunuz.







Tapınağı gördünüz mü?


Yemek sonrasında doğanın güzelliği ve bakirliği iyice ortaya çıktı ve hepimiz hayran hayran etrafı seyrederek günü keyifle bitirdik. Öğleden sonra yol üzerindeki Dovan isimli köyde kahve molası verdik. Bu köyün girişinde ve geçtiğimiz  her köyün girişinde dua silindirleri var. Patika üzerinde ilerlerken genelde 1-2 saatlik yürüyüş mesafelerinde yerleşim yerleri oluyor. Her  köyün girişinde taşlardan yapılmış bir tak, bir çeşit köye giriş kapısı mevcut. Patika üzerinde taşların üst üste konmasıyla oluşturulmuş stuba’lar, taştan dua tepecikleri mevcut.  Bazen de dua silindirleri olan küçük yapılar var. Bu stuba veya dua silindirlerinin hep sol tarafından geçerek ve tamamını çevirerek yürümeniz gerekiyor. Bunları çevirdikçe dua silindiri üzerinde yazılı olan duaları serbest bırakmış oluyorsunuz, yani bir çeşit ibadet yapmış oluyorsunuz. Açıkta asılı duran dua bayrakları da benzer şekilde evrene iyi niyetlerinizi ve dualarınızı gönderiyor. Taşlardan oluşan stuba’larda üzerine Sanskritçe dualar kazınmış çok sayıda dua taşları mevcut, bunlar kutsal kabul ediliyor ve almanıza izin verilmiyor, antik tabletlere benziyorlar.  Bunların da sol tarafından geçerek ilerlemeniz gerekiyor.  Burada şöyle ilginç bir sistem var; yoldaki her ev veya yerleşim yerinde size çay-kahve ve yemek, aslında neleri varsa  satıyorlar. Hatta kendi aşçınız girip onların mutfağını kullanarak size yemek hazırlayabiliyor.
Stuba
Dua Tableti









Kahve molası sonrasında yarım saatlik bir yürüyüşle bu gece kalacağımız  yer olan Shyauli Bhatti’ye ulaştık. 






Yol Hakkı Katırların






Kahve Molası


Dördüncü gün Pazartesi 22 nisan.

Bugün Shyauli Bhatti den başlayıp Pawe ye kadar  yaklaşık 27 km yürüdük ek olarak  1200m tırmandık ve Pawe’de konakladık.  Diyebilirim ki gerçek trekking bugün başladı. Bunka Guddi nehrine paralel olarak ormanların içinde ve single trek patikalarda yürüdük. Nehri en az 5 kez karşılıklı geçtik; her geçiş bir olaydı. İlki nehir üstüne atılmış 2 kütük üzerinden oldu, diğerleri metal asma köprüler üzerinden oldu. Asma köprüler çelik teller ile yapılmış ama sabit zannetmeyin. Üzerinde yürürken salınıyor ve ortasından sonraki bölüm doğal olarak yokuş çıkar gibi eğilimli. Üstelik aynı köprüyü katırlarda kullanıyor eğer denk gelirseniz mecburen yol vermeniz ve köprünün diğer tarafında beklemeniz gerekiyor. Biz bugün en az 30-40 dakika bu şekilde bekledik, bu katırlar da 3-5 tane değil 3-5 sürü şeklinde arka arkaya geliyorlar; her sürüde en az 10-12 kadar katır var yani geç geç bitmiyorlar.












Beşinci gün Pawe’den sabah erken başlayan yürüyüş sırasında ilk molayı kahve için Bihi’de verdik. Akşam saatlerinde Namrung’a ulaştık. Artık 2000m irtifadayız, hiçbirimiz de yükseklik sorun yaratmadı. Böylece aslında 6. Gün ulaşacağımız yere 1 gün erken ulaşmış olduk. Bu ek olarak kazandığımız gün bize seyahatin sonunda Katmandu’da kültür turu yapmamızı sağladı. Bunu yapacağız diye özel bir çaba sarf etmedik, yorulmadık kendiliğinden oldu. Ekibin tamamı uyum içinde fiziksel olarak zorlanmadan bu yürüyüşü yapabildi.



Altıncı gün, hedefimiz Sama Gaun’a ulaşmak. Yürüyüş yaklaşık 22km. Yolda Lho isimli bir köyde yemek molası verdik. Burada yeniden teknik malzeme satan bir dükkan gördük.  Değişik dokumalar vardı, yöresel bir çeşit kilime benzeyen kalınlıkta kumaş dokuyorlar. Kadınlar bu kumaşı geleneksel olarak eteklerinin önüne önlük gibi takarak kullanıyorlar. Eski sistem tahta el tezgahlarında yapılan bu dokumayı ve nasıl yapıldığını görme şansımız oldu. 
Çeşme-Banyo-Çamaşır hepsi bir yerde

Yerel Dokumalar 


Sama Gaun 3530m yükseklikte ve Manaslu dağına tırmanacak dağcılar için son yerleşim yeri. Buradan doğrudan ana kampa gidiliyor, 4800m de ki ana kampa tüm lojistik destek buradan sağlanıyor. Buradan sonra tamamen ekspedisyon koşulları başlıyor. Sama Gaun oldukça büyük bir yerleşim yeri çok büyük bir manastır var. Çocuklar için büyük bir okul var, yolda iki gün önce karşılaştığımız ve gözü enfekte olduğu için Katmanduya dönen Kanadalı çift, aslında buraya İngilizce öğretmek üzere geliyorlardı. Yolda çok sayıda keşiş görüyoruz, buraya eğitim-inziva için geliyorlar. Bir hoş sürprizde kaldığımız yerin hemen yakınında Tunç Fındığın Manaslu Zirvesi tırmanışı sırasında kaldığı Lodge’ın duvarında onun sticker’ını görmek oldu. Manaslu’ya tırmanan dağcılarımızdan bizden önce buraya gelenler var.

Sherpa
Yedinci gün, Sama Gaun’da iki gece kalacağız, yüksek irtifaya alışmamız, aklimatize olmamız gerekiyor. Hava da serinledi. Bugün tamamen aklimatizasyon için Manaslu ana kampına yani 4800 metreye kadar yürüyerek çıkıp öğlen yemeğimizi orada yedikten sonra geriye dönmeyi planladık. Manaslu zirvesi artık kendisini gösteriyor, tam 8163m yükseklikte. Biz 3500 m’den başımızı kaldırınca zor görüyoruz, dağın ihtişamı ve güzelliğini tanımlamak mümkün değil. Kendi gözünüzle görmeniz gerekli. Kampa çıkan patikadan çıktıkça ana kampın sol tarafında kalan dev buzulu ve buzulun hemen altında ki gölü hayranlıkla izliyoruz. Göl yem-yeşil ve suyu buz gibi. Bu yıl Manaslu’ya çok fazla kar yağdığı için zirve yapmayı deneyen bir ekip yokmuş, yani ekspedisyon çadırlarını görmeyeceğiz. Zaten tırmandıkça patika kar ile kapandığından ilerlemekten vazgeçip 4400m de patika üzerinde öğle yemeğimizi yedik. Ekip genel olarak yüksekliğe çok iyi uyum sağladı, yalnızca bende orta şiddetli bir baş ağrısı başladı; oysa tırmanırken çok iyiydim, ağrı dönüşte arttı. Muhtemelen dehidratasyona bağlı olduğunu düşündüğüm bu ağrı, bol su içince birkaç saatte geçti. Ve sonraki günlerde daha yüksek irtifaya çıkmama rağmen tekrarlamadı. Hava ısındıkça öğleden sonra buzuldan kopan parçalar küçük çığlar şeklinde aşağıdaki göle kadar düşüyorlardı. Yaklaşık 2 dakika süren bir çığa denk geldik, inanılmazdı. Doğanın gücü ve sizin güçsüzlüğünüz, o güç karşısındaki çaresizliğiniz oraya tırmananlara olan saygımızı bir kat daha arttırdı.



Ekip Manaslu Base Camp Yolunda

Muhteşem Manaslu Zirvesi

4000m Buzul Gölü
Göl Kenarinda Dua Stupa'ları
Sekizinci gün, iki gündür kaldığımız Sama Gaun’dan sabah 07 gibi ayrıldık. Yolda Samdo’da öğlen yemeği için durduktan sonra geceyi geçirmek üzere  Dramsalaya kadar yürüdük.  Burası 4300m yükseklikte ve kaldığımız en sevimsiz yerdi. Yalnızca bir baraka, içinde 30 kişinin aynı anda oturduğu başka bir salon-mutfaktan oluşan kulübeden oluşuyor. Su dereden akıyor, bunu bir hortum ile alınabilir hale getirmişler. Bu yükseklikte ilk kez etrafımızda ağaç bitki yok. İlginç olarak Manaslu Circuit’de bitki örtüsü neredeyse 4000m ye kadar çıkıyor oysa Türkiye’de 2000m irtifadan sonra ağaç tabakası kayboluyordu.  Bu kampta karşılaştığım bir Amerikalı yürüyüşçü bana Türk olup olmadığımı sorunca çok şaşırdım. “Türk aksanıyla İngilizce konuşuyorsun “dedi ben daha da şaşırarak onu bunu ayırt edebildiği için tebrik ettim ve içime de bir kurt düştü tabi. Öyle ya nereden biliyordu bu aksanı?  Meğer Portland’da ki evinde yan komşusu Türkmüş ve yılın 6 ayını İzmir’de geçiriyormuş. Derken doğal olarak O Türk de tanıdık çıkmasın mı? Dünya çok küçük gerçekten J




Dokuzuncu gün, büyük gün. En kötü yemeği burada yedik, en kötü uykuyu burada uyuduk hatta uyuyamadık desem yeridir. Bu irtifada uyumak zormuş. Sabah 02 30 da kalkarak bu yürüyüşün en zorlu kısmına başlayacağız. Larke Pass geçidinden geçerek Manaslu dağının arka tarafına, Annapurna koruma bölgesine geçeceğiz. Yükseklik 5160 m olacak.





Dramsala

Amerikalı Dostumuz




Uykusuz bir gecenin sabahında, soğuk havada yok “soğuk” tanımlamaya yetmedi buz gibi demek lazım, artık tüm malzemelerimiz ve eldivenlerimizi de takarak karanlıkta yola çıktık. Çok sayıda yürüyüşçünün ışıklarını uzaktan izleyerek rotamızı görebiliyoruz. Hava çok soğuktu ve ellerim çok üşüdü; donmak ne kadar çabuk gerçekleşebiliyor anlamış oldum. İkinci bir kat daha eldiven ile parmakları ancak korumaya alabildim, neredeyse donacaklardı.  



Yolda 2 adet dağ keçisinin cansız bedenini gördük; kayaların üzerinde oturur pozisyonda ölmüşler ve soğuk nedeniyle bozulma olmadığından yanına yaklaşana kadar anlamıyorsunuz.

Güneşin ilk ışıkları bizi kendimize getirirken, irtifa yaklaşık 5000 m oldu. Hayatımda bu kadar yükseğe hiç çıkmamıştım, çok zorlayıcı ve büyüleyici güzellikte bir ortam. Her 5 dakikalık yürüyüş sonrasında dinlenme ihtiyacı oluyor, nefes nefese kalıyorsunuz. Bu irtifada ortalama hızımın saatte 1.7 km ye düştüğünü sonradan gördüm, inanılmaz. Geçide ulaştığımızda bizden önce yola çıkan Avrupalı gurubun tıpkı UTMB finish takını geçermiş gibi size yaptıkları destek ile geçidin  en yüksek noktasına alkışlar ve bağırışlar arasında varıyorsunuz. Çok eğlenceli, bir o kadar da duygusal anlar yaşanıyor. Düşünsenize hayatınızda ulaştığınız en yüksek noktadasınız. Dua bayrakları yanında klasik fotoğraflar çekildikten sonra yola devam ediyoruz. Oldukça teknik bir zeminde ve üzerine taze kar yağmış çarşaktan iniyoruz. Parkurun açık ara en zor bölümü bu inişti  ama sağlıkla bitirdik. Çok uzakta kırmızı çatılı bir kulübe görüyoruz, oraya ulaşmak için azimle devam ediyoruz, yemek molası orada. Öğlen yemeği için durduğumuzda yemek gelmeden önce uyuya kalıyoruz, nasıl yorulduysak J







Sonrasında Bimtang’ta sona erecek yürüyüşe başladık ve geceyi 3700m deki bu köyde geçirdik. Birkaç bira ile bu başarımız ödüllendirdik elbette. Bu etabın en şansız olayı sevgili İsmet’in pasaportunu kaybetmesi oldu. Onu bir an önce Katmanduya ulaştırmamız gerekiyor ki Türkiye konsolosluğundan bir belge alabilsin. Siz siz olun sakın pasaportunuzu kaybetmeyin, çok can sıkıcı bir süreçmiş. Anladık ki Türkiye’nin Katmandu’da konsolosluğu yok, işlemler Hindistan’da yapılıyor. Katmandu’da yalnızca fahri bir konsolosluk var ve pasaport konusunda yardımcı olamıyorlar. Uzun lafın kısası İsmet, biz döndükten sonra 1 hafta kadar daha Katmandu’da kalmak zorunda kaldı. İşin can sıkıcı kısmı dışında ciddi bir maddi kaybı da oldu. Hepimiz İsmet için çok üzüldük ama bu süreci Türkiye’de ki tanıdıklar sayesinde elimizden geldiğince hızlandırmaya çalışmak dışında yardımcı olamadık. 




Onuncu gün, Bimtang’tan başlayarak yaklaşık 25km yürüyerek Dharapani’ye ulaşacağız. İlk planda burada konaklamayı düşünmüştük ama oraya hızlı bir şekilde ulaşıp gece yola devam ederek Katmandu’ya dönmeye karar verdik. Böylece İsmet için bir iş günü kazanmış olacağız, bizler de Katmandu’da bir günlük bir kültür turu yapacağız.



Bimtang’tan yürümeye başladıktan hemen sonra cennet gibi bir ormana girdik. Cenneti nasıl tarif ederseniz işte öyle bir yer: Her yerde dereler akıyor, etrafınızda zirveleri karla kaplı dağlar, onların ihtişamı altında müthiş bir vadi, etrafınızda hayvanlar dolaşıyor, bin bir renkli çiçekler yolunuzda, her tarafta sandal ve çam ağaçları arasından geçerek ilerliyoruz. Karşılaştığınız insanlar mutlu ve gülümsüyor, Namaste Nepal.  Yemek molasını Süperview Lodge’da verdik. Buranın bahçesi çimenlik ve hemen yayıldık. Biz yayılırken rehberlerimiz ve taşıyıcılarımız hemen yemek hazırlığına girdiler. Bir taraftan da kendi kirli çamaşırlarını yıkayıp, kısmen duş aldılar. Zaten tün yürüyüş boyunca akan çeşme gördükleri anda mutlaka ya kendilerini veya eşyalarını temizliyorlar, en olumsuz anlarda bile zamanın ve şartların nasıl pozitif değerlendirileceğini görmüş olduk.






Bu etabın tatsız olayı ise sevgili Selin’in botlarının parçalanması oldu, bildiğiniz tabanı parçalandı. Tek ayakkabı ile devam etmesi mümkün değildi, benim yedek koşu ayakkabımı portörlerin taşıdığı çantadan çıkartarak Selin’e ödünç verdim. Benim emektar S-Lab Nepali de görmüş oldu. Mutlaka yedek bir çift ayakkabı taşımak gerekiyormuş, haberiniz olsun.



Yorgunluk-yürüyüş sonu


Tabi bu seyahatte ulaşım planları hiç kolay olmuyor. 25Km yürüdükten sonra bizi alacak jeep’ler ile Besi Sahar’a kadar gitmemiz gerekiyor. Çünkü Katmanduya bizi götürecek olan minübüs-otobüs ancak Besisahar’a kadar gelebiliyor. Aradaki bölümü normal araçlar geçemiyor. Besisahar’da aktarma yapacağız ve sonrasında Katmandu’ya doğru yola  devam edeceğiz.
Tata Jeep







Dharapani’den bindiğimiz jeep’ler ile yine ömür boyu unutulmayacak bir yolculuk yaptık, hayatta yapığım en tehlikeli şeydi diyebilirim. Buna dağlarda gece koşmaktan, denizde dalmaktan, kaya tırmanmaya, paraşütle atlamaya kadar deneyimlediğim pek çok aktivite dahil. Tek şeritlik bir stabilize yol düşünün, bol virajlı, sol tarafınız uçurum, sol tekerlek sınırda gidiyor ve karşıdan gelen aracı görmüyorsunuz. Vadinin yukarı bölümlerinde kayaların içine oyulmuş yolda gitmeye çalışıyorsunuz. Şoför sürekli korna çalarak geleni uyarmaya çalışıyor ki çarpışmayalım. Nepal’in meşhur dua bayrakları var ya işte onları bizim şoför fren pedalına sarmıştı, o kadar vahim durumdayız. Doğa vahşi ve inanılmaz bir yolculuk ile 4 saatte hedefe ulaşabildik. Besisahar’da akşam yemeğini takiben gelen minibüs, nasıl da konforlu ve lüks  geldi anlatamam. Böylece Katmandu’ya doğru gece yolculuğuna çıktık. Sayısız defalar çarpışma riski atlatıp Katmandu’ya sağ salim  ulaşabildik. Bildiğiniz karşıdaki araçlarla kafa kafaya kaç kez geldik sayamadım. Çok yorgun olmama rağmen, korkudan bir dakika bile gözümü kırpamadım. Sonunda ulaştığımız Thamel otelde hepimiz bir sıcak duş hayaliyle odalarımıza çekildik.
Hotel California


Son Gün, İsmet’i konsolosluğa yetiştirip, biz de Katmandu’da kültür turu yaptık. Çok etkileyici bir eski-antik şehir mevcut. Eski şehir açık hava müzesi şeklinde organize edilmiş, içerisinde çok iyi korunmuş saray ve tapınaklar var. Hindu tapınaklarına bizi almadılar, Hindu olmadığımız için yalnızca dışından görebildik. Katmandu sokakları sanki Anadolu’nun 150 yıl önceki hali gibi. Kendinizi geçmişe bir yolculuk yapmış gibi hissediyorsunuz. El sanatlarının inceliği, sokakta ki kaos, etrafta dolaşan maymunlar, yoksulluk ve hatta sefalet inanılmaz boyutlardaydı.






Dua Silindirleri






Daha önceden yağmur nedeniyle göremediğimiz ve son derece etkileyici ölü yakma törenleri ve ritüellerini izleme fırsatını bugün bulduk. Beni çok etkilediği için kısaca bahsetmek istiyorum. 

Ölüleri yakmak genelde Hindu’ların uygulaması. İnanışlarına göre bir kişi öldüğü zaman, bedeni yakılarak ruhun saflaşması- pürifikasyonu sağlanıyor. Ve beden yakılana kadar ailesi, yakınları aç kalıyorlar, aç kalmak kalmak zorundalar. Dolayısıyla ölümden hemen sonra yakma işlemi başlıyor.  İlk olarak vücudu kutsal saydıkları nehir kenarında bu iş için yapılan özel taş alanlara yatırıyorlar, ağzına kutsal nehir suyundan döküyorlar. Vücut  bu sırada kavuniçi renkli bir kefen ile sarılı olduğu için siz görmüyorsunuz ve üzerine çok sayıda çiçeklerden oluşan kolyeler giydiriliyor. Bu işlemden sonra ölünün çocukları, bedeni sudan 2-3 m yüksekteki bir set üzerinde  hazırlanmış olan yaklaşık 300kg’lık odun yığının üzerine yatırıyorlar. Sonra  çocukları soyunarak   nehre girerek yıkanıyorlar. yerel giysilerini giyip ateşi yakıyorlar. Yani ateşi ölünün kendi çocukları yakıyor. Vücudun tamamen yanması 4 saat kadar sürüyormuş. Yandıktan sonra  külleri nehre süpürülüyor. Aynı anda birkaç beden yakıldığı için işlemin değişik aşamalarını bir arada görüyorsunuz.  Burada ki cast sistemine göre insanlar farklı yerlerde yakılıyorlar. Üst sosyokültürel seviyedeki kişiler nehrin daha yukarısında yakılıyor. Bu işlemden sonra 13 günlük yas süreci başlıyor. Nehir kenarında ki yas evlerinde aileler için kalacak  yer var. Beden yandıktan ve 13 günlük yas süreci bittikten sonra  ruhun özgürleştiğine ve dünyaya başka bir bedende ki bu beden bir hayvan da olabilir, döndüğüne inanılıyor. Bu nedenle hayvanları öldürmüyorlar. İnsanların mezarları yok; yalnızca kutsal kişilerin mezarı olabiliyor çünkü onlar aç kaldıkları için yaşarken ruhları temizleniyor. Onlar aç kalabilmek için sürekli Marijuana içiyorlar, yüzlerinde ki gülme sahte ve bu yüzden. Toplu olarak bu nehrin kenarındaki taş barakalarda yaşıyorlar. Üzerlerindeki gri toz aslında yanan ölülerin külleri.  Fotoğraf çektirmek için para vermeniz gerekiyor.






Kutsal Kişi-Holy Person



NEPAL; Benim bugüne kadar gördüğüm hiçbir yere benzemeyen bir seyahat oldu.


Sonuçta Manaslu Circuit’in 250Km’lik parkurunun yaklaşık 200km’lik bir kısmını yürüdük ve toplamda 9000m kadar tırmandık ve indik. Bu parkur üzerinde Manaslu Ultra ve Annapurna Ultra yarışları düzenleniyor. Eğer zamanınız ve paranız varsa mutlaka öneririm, malum bu yarışların maliyeti oldukça yüksek olabiliyor. Parkuru koşucu olarak siz rahatlıkla çok daha hızlı yapabilirsiniz, teknik olarak koşulamayan bölüm çok az.  Esas zorluk lojistik destekte, sizden önce bir sherpanın gidip eşyalarınızı taşıması gerekli yoksa siz gidersiniz ama eşyanız olmayacağı ve kalacak yer ayarlanmamış olacağı için zor durumda kalırsınız.

Son söz, Nepal’i mutlaka görmek lazım, hatta bir daha görmek lazım. Önümüzdeki yıl kısmetse Everest Ana Kamp yürüyüşü programı yapıldı. 

Buraya gelirken ne kadar fit olmak gerekiyor, "acaba ben yapabilir miyim?" derseniz  sporcu olmanıza gerek olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Dağcı olmanız asla gerekli değil, hiçbir bölümünde tırmanış yok yalnızca yürüyorsunuz.  Sizden beklenen gün içinde 6 saat kadar yürümeniz. Bu parkuru kendi kızıyla birlikte yürüyen Romanyalı bir anne-kız gurubuyla karşılaştık. Sporcu değillerdi ve kızı yalnızca 10 yaşındaydı. Nepalli köylüler kıza Sophie Sherpa ismini vermişlerdi. Üstelik Sophie geçen yıl da yani 9 yaşındayken Annapuna’yı yürüyerek geçmişti. Yani çocuklarınızla birlikte rahatlıkla 
gelebilirsiniz. Hatta yalnız başınıza da gelebilirsiniz. Parkur'da yürürken tanıştığınız diğer yürüyüşçüler sizinle dost olacaklar. Aynı yönde yürüdüğünüz kişilerle sürekli karşılaşıyorsunuz, aynı yerlerde yemek yiyip , konaklıyorsunuz. 




Sophie Sherpa ve Annesi, rehberleriyle











Sırt çantanızda yalnızca yağmurluk-mont- su- çerez gibi son derece az malzeme taşıyorsunuz, bu nedenle fiziksel olarak zorlamayacaktır. Yüksek irtifa başka bir konu, herkesin buna uyumu farklı oluyor. O nedenle buraya gelmeden önce kendinizi Aladağlar, Erzurum gibi yüksek irtifalı bir parkurda yürüyerek denemenizde fayda var. Bizim toplamda 8 günde yaptığımız yürüyüşü 12 günde yaparsanız hem irtifa kazanımı çok yavaş olacağından  hem de günlük yürüyüş miktarı azalacağından çoğu kişi sorun yaşamayacaktır. Zaten orijinal yürüyüş programları 12 günden daha uzun planlanmış. Koşulların -basic- olmasına kendinizi zihinsel olarak hazırlamanız yeterli. Yatacak yer, uyku tulumunda uyuma, soğuk suyla yıkanma, dışarıda tuvalet, kahve olmaması, cep telefonu internet olmaması gibi.





WC Hangisi Kadın?


Yapamamanız için bir sebep  yok.  



Geçtiğiniz köylerde, sizin bildiğiniz - batı tarzı yaşamın- dışında  bambaşka çok farklı yaşamlar olduğunu, bambaşka bir dünya olduğunu keşfedeceksiniz. İnsanın doğaya uyumunu ve çocukların gözünde yaşamı göreceksiniz. Hiçbir şeyi olmayan insanların nasıl bu kadar mutlu olduklarına şaşıracak ve hayran olacaksınız. Yokluğun ne boyutta olduğuna inanamayacaksınız, bir karış toprağın, dağın tepesinde bile olsa ekildiğini, 3-4 yaşındaki çocukların anne ve babalarıyla tarlada, bahçede çalıştıklarını göreceksiniz. Doğanın karşısında insanın ne kadar acz içinde olduğunu, doğaya saygı duyarak onun bir parçası olarak hayatta kalabildiğini ve doğanın nasıl büyük bir özenle korunduğunu göreceksiniz. Ve belki de kendinizle ilgili ne kadar az şey bildiğinizi farkedip, kendi gücünüzü farkedeceksiniz. 



Okul Yolunda














Yanınıza almanızı önerdiğim malzemeler

1.     Buff veya maske, yollar aşırı tozlu. Patikalarda katır dışkısı üzerinde çok sayıda sinek var uçuşuyorlar, ağzınızı ve burnunuzu korumanız şart.

2.    Islak mendil. Hem tuvalet için hem de duş alamadığınız dönemlerde vücut temizliği için şart. Burada duşlarda hep soğuk su var, eğer sıcak su isterseniz 3 usd ödemeniz 30-60 dk beklemeniz gerekiyor ve her yerde yok bu imkan. Sonuçta size yarım kova sıcak su verip, maşrapa ile dökerek eski usul yıkanmanız bekleniyor. Bulabilirseniz kesinlikle kaçırmayın.

3.    Ayak bileğinizi koruyan bir yürüyüş botu. Defalarca ayağım burkuldu, zemin düz değil, çok sayıda taş ve bizim antik yollara benzeyen taş merdivenler var, yani ayağınızı burkmanız an meselesi. Aslında parkurun büyük bölümünü trail ayakkabısı ile yürüyebilirsiniz; köylüler parmak arası terlikle yanımızdan geçiyorlardı. 4000m üzerinde ise kar ve soğuk nedeniyle bot kullanmak daha pek çok kişi için daha uygun olacaktır.

4.    Bilgisayar  vb. kesinlikle almayın, yürüyüş parkurunda hem telefon çekmiyor hem de internet yok. İnternet olduğu söylenen yerler var ama çalışanını bulamadık. Hem de elektrik büyük sorun. Elektronik cihazları şarj etmek parayla, en pahalı şarj ücreti powerbank için. Genelde telefon  için 2 usd, powerbank için 4 usd ödüyorsunuz, maalesef  şarj etmek çok uzun sürüyor, voltaj çok yetersiz. Telefon da faydasız, çünkü Nepalcell kartı bile kullansanız çoğu yerde çekmiyor, çoğu yerde çalışmıyor. Yaklaşık 8 gün hiç çekmedi. Yalnızca bir gün birkaç dakika kullanabildik. Ulaştığım eşim, ekibin diğer üyelerinin ailelerine iyi olduğumuzu bildirdi.


5.    Atıştırmak için kuru yemiş, kuru meyve , çikolata vb. taşıyın.  Çocuklar gelip çikolata istiyorlar, içiniz gidiyor. Belki birkaç küçük oyuncak taşınabilir. Çok üzüldük çünkü gelip sizden “hello chocalate, hello balloon, hello Money “ diyerek sürekli bir şeyler istiyorlar.






6.    Yedek ayakkabı şart. Size önerim bir koşu ayakkabısı bir de yürüyüş botu almanız olacak. Ekibimizde Selin’in başına geldiği gibi patikada ayakkabınız parçalanabilir.


7.    Kafa feneri çok işe yarıyor. Hem kaldığınız odalarda , dışarıdaki yerlerde  ışık olmadığı için, hem de tuvaletler dışarıda olduğundan ve aydınlatma doğal olarak yetersiz olduğundan çok kullanılıyor. Bir de  Larke Pass geçişinde yürüyüş sabah 02 30 da başlıyor, kullanmak şart.









Umarım okurken benim yaşarken aldığım keyfin en azından bir kısmını almışsınızdır.

Sevgiyle Kalın



7 yorum:

  1. Bu organizasyona katılmam için Sevgili rehberimiz İsmet İnan dan teklif almıştım. Çok istememe rağmen işlerimdeki belirsizlik nedeniyle katılamadım. Üzülmüştüm. Sizin bu güzel yazınızı okuyunca Çok daha üzüldüm. Neyse kısmet diyelim. Güzel bir faaliyet olmuş, çok ta güzel ifade etmişsiniz. Okurken adeta yaşadım. Elinize kaleminize sağlık. Adil Tosuner

    YanıtlaSil
  2. Cem hocam çok güzel yazmışsınız, çok keyifli bir organizasyon olmuş gibi görünüyor. Keşke orada olsaydım dedim. Bir gün birlikte bir organizasyon da yapmayı çok isterim. Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Cok guzel bir tecrube olmus. Bizede harika anlatmisin.

    YanıtlaSil
  4. Cem abi! Sayenizde güzel yazınızı okurken o günleri tekrar yaşadık. Bu tecrübeyi sizinle birlikte edinmek çok büyük zevkti. Yakında tekrar görüşmek dileğiyle. Selin&Berk

    YanıtlaSil