Dunyanin Catisina
Yolculuk
Nepal Manaslu
Circuit Yürüyüş Raporu
HE WHO
IS OUTSIDE HIS DOOR ALREADY HAS THE HARDEST PART OF HIS JOURNEY BEHIND HIM.
— DUTCH PROVERB
Namaste,
Sevgili Koşucu Dostlar,
Herkesin sınırlarını öğrenme ihtiyacı oluyor ya, herkesin yapmayı hayal ettiği bir seyahat vardır ya, ben de hem bu
yıl koşacağım UTMB hazırlığı amacıyla hem de kendi sınırlarımı görmek için Nepal’e
gitmeye karar verdim. Bu raporda kendi tecrübemi merak edenlerle paylaşmak
istiyorum.
Nepal'de yürüyüş yapmak isterseniz pratik olarak 4 ana rotadan
birisini seçmeniz gerekli. Elbette alternatif rotalar var ve sınırsız, ülkenin tamamı parkur. Bunların en meşhur olanı ve de en eskisi elbette Everest Ana Kamp yürüyüşü, diğerleri ise
Annapurna Circuit, Manaslu Circuit ve
Langtang Vadisi rotaları. Bunların değişik varyasyonları da mevcut, daha kolay daha zor, daha uzun daha kısa veya daha yüksek daha alçak gibi. Bunları tek tek veya zamanınız varsa bir arada yapabilirsiniz.
Bizim tercih ettiğimiz rota Manaslu oldu; bunun birkaç sebebi
var: Öncelikle uzunluğu 250 km ve bunu sıkı yürüyüşle 10 günde tamamlamak
mümkün. At nalı şeklinde bir parkur, 8163m.'lik Manaslu Dağının etrafında saat yönünün tersine yürünüyor. Katmandudan araçla başlangıç noktasına gidip dönüşte de benzer şekilde başlangıç noktasına dönüyorsunuz. Harita üzerinde kolayca bulacağınız üzere, biz başlangıç noktası olarak Soti Khola köyünü seçtik ve Besi Sahar'da ise bitirdik.
İkinci neden en az bilinen, en az meşhur olan ve de en az turistik olan
parkur olması, dolayısıyla kalabalık değil. Nepal’in gizli kalmış hazinesi.
Eski Nepal’i görmeniz mümkün.
Üçüncüsü ise en yüksek noktasında rakımın 5160 m
olması ki bu rakım Nepal için görece alçak sayılıyor. Oysa Türkiye’nin en
yüksek noktası olan Ağrı Dağı ile aynı irtifaya çıkıyorsunuz. Bizim için
oldukça yüksek. Manaslu dışındaki rotaları hızlı yapmak daha doğrusu kısa sürede
tamamlamak pek mümkün değil genelde yürüyüş 3 hafta sürüyor. Bizim zaman sıkıntımız nedeniyle bu tercih ön
plana çıktı. Seyahatimize hem 23 Nisan hem de 1 Mayıs tarihlerini denk
getirerek iş gücü kaybını azaltmaya çalıştık. Toplamda İstanbul’dan İstanbul’a
kadar ulaşım dahil 12 gün sürdü.
Önce genel bilgiler:
Nepal, Türkiye’den yaklaşık 7-8 saatlik uçuşla ulaşılabilen
bir Asya Ülkesi ve resmen dünyanın çatısı, sınırların içinde dünyada ki 8000 m’den
yüksek toplam 14 dağın 8 tanesi var,
elbette Everest başta olmak üzere. 7000 m.
üzerinde çok sayıda 6000 m üzerinde ise sayısız dağ barındırıyor. 6000m’den
alçak olanlara dağ demiyorlar, tepe diyorlar J Nepal’de tırmanışa açık tam 414 tane dağ var. Bu
seyahate “dünyanın çatısına yolculuk” ismini vermemin nedeni işte bu. Türkiye’den,
Thy ile direkt Katmandu’ya uçabileceğiniz gibi benim maalesef sonradan
öğrendiğim bir seçenek olan Qatar havayolları ile Doha aktarmalı olarak uçmak da mümkün. Üstelik hem Sabiha Gökçen’den
kalkıyor hem de daha ucuz.
|
Havaalanında Karşılama |
Seyahatinizi planlarken dikkat etmeniz gereken bir şey uçuşu
Cuma veya cumartesiye denk getirmemek, çünkü Cuma yarım gün çalışıyorlar
öğleden sonra tatil, cumartesi ise tamamen tatil, en iyi gün Pazar. Hem ülkeye
girmek için hem de bu yürüyüş rotalarına gidebilmek için turist vizesi dışında
ek izinler almanız gerekiyor ki bu izinlerini tatil günlerinde alamıyorsunuz. Sırf
bu nedenle mecburen Katmandu’da kalış sürenizi uzatmanız gerekebilir. Trek
yapılan bölgeler dünya koruma mirasında olduğu için hepsine ayrı ayrı özel izinler ile giriliyor ve her birine ayrı
ayrı giriş ücreti ödemeniz gerekiyor. Eğer
Everest ana kampına yürümek isterseniz ek olarak Nepal’den Lukla havaalanına ikinci
bir uçuş ayarlamanız gerekiyor. Esas zorluk uçakla Lukla’ya gitmekte çünkü
giderken veya dönerken hava koşulları nedeniyle uçamayıp, gecikmeler yaşamanız mümkün
olabiliyor; bu nedenle programa 3 gün bekleme süresi standart olarak ekleniyor.
|
Rehberimiz Bharat ile |
Nepal’de Trek yapabilmenin bazı kuralları var. Öncelikle
kendi başınıza bunu yapmanıza izin vermiyorlar. Yanınıza mutlaka 1 hatta
2 lokal rehber ve ek olarak hamal- taşıyıcılar almanız zorunlu. Bu onların tek gelir
kaynağı; aslında sporcu olarak eşyalarımızı başka birisine taşıtma fikri son derece
sevimsiz gelmesine rağmen zorunlu olarak kabul ediyorsunuz. Bir taşıyıcı, 2
turistin yükünü (15 er kg’dan toplam 30 kg) ve ek olarak kendi eşyalarını
taşıyor ki neresinden baksanız 35-40 kg kadar bir yük ile sizinle aynı yolu
yürüyor. Sherpalar aslında yüksek irtifada yaşayan ve son derece güçlü
ve dayanıklı insanlardan oluşan bir ırkın
ismi yani Sherpa demek hamal demek değil. Bu tip yürüyüşler alçak irtifalardan başlayıp
yükseldiği için yanınızda hem yazlık hem de kışlık malzeme taşımanız gerekli,
dört mevsimi aynı gün içinde yaşamanız mümkün. Özellikle yağmur için önlem
almanız gerekli. Yeri gelmişken bu yürüyüşler için en uygun zaman aralığı
Nisan-Mayıs ile Ekim-Kasım dönemleri, bunun dışındaki dönemlerde aşırı yağış,
yağmur veya kar olduğundan çok eziyetli olabiliyormuş.
|
Ağırlık başa takılan bantlar ile taşınıyor |
|
Yemek Salonunda |
Katmandu’dan yürüyüşün başlayacağı noktaya kadar jeep-otobüs
vb. araçlar ile karadan ulaşabilirsiniz. Alternatif olarak helikopter/uçak ile
havadan ulaşabilirsiniz. Everest ana
kamp rotası için dünyanın en tehlikeli havalimanı olan Lukla’ya uçmanız gerekli.
Uçmak istemezseniz, Lukla’dan Katmanduya 3 günlük karayolu yolculuğu gerekiyor
ki zaten uzun olan programınızı daha da uzatıyor; neredeyse 3 haftayı
buluyor. Tabi ki seyahatin maliyeti de
seçtiğiniz yola göre artıyor. Unutmamanız gereken bir konu da yanınızda taşıyabileceğiniz
bagajın ağırlık limiti olması. İstediğiniz kadar eşya almanıza izin yok. Fazla
eşyalarınızı size verdikleri ikinci bir çantaya yerleştirip Katmandu’da
bırakmanız gerekiyor. Eğer Katmandu’dan yürümeye başlayacağınız
noktaya kadar kara yoluyla ulaşacaksanız bu limit 15 kg, hava yolunu tercih
ederseniz 8-12kg.
|
Paketlenmiş Çantalar |
Nepal Türk vatandaşlarına ülkeye girişte vize veriyor.
Uçaktan inince otomatik makinalara pasaportunuzu taratıp, fotoğrafınızı
çektirip bir başvuru formu oluşturuyorsunuz, sonra bu formla birlikte vize
ücreti olarak 15 güne kadar 25 dolar, 30 güne kadar 30 dolar ödemek için tüm
uçak dolusu insanla birlikte sıraya giriyorsunuz. Bunlar tamamlandıktan sonra
pasaport kontrolünden geçiyorsunuz, bu işlemler neredeyse 1,5 saat sürüyor
haberiniz olsun. Pasaportu geçtikten sonra da tıpkı havaalanına girerken olduğu
gibi ek bir güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz ve eğer varsa yanınızdaki
içkileri- en çok da litrelik viskileri- alıyorlar, ülkeye sokamıyorsunuz
haberiniz olsun L. Free
shop’ta boşuna alışveriş yapmayın.
Bavullarımıza kavuştuktan
sonra rehberimiz bizi karşılayarak Katmandu’nun korkunç trafikli sokaklarında
küçük bir geziye çıkardı ve otelimize ulaştık. Trafik soldan akıyor ve sanki
bilgisayar oyunu içindeymişsiniz gibi, tarifi mümkün değil; “Game Over” olmak
an meselesi. İnanılmaz sayıda motosiklet var, kamyon, taksi, otobüs, insanlar sokaklarda
uçarcasına gidiyorlar, kimse yol vermiyor, çekilmiyor tam bir kaos ve bunların
ortasında elbette ki inekler var. Fren
gaz şeklinde bir yolculukla, elimiz kalbimizde gözlerimiz kapalı otele ulaştık.
Orijinal planımız da ilk gün Katmandu’yu görmek ve gerekli izinleri- resmi
işlemleri tamamlamak vardı. Otele ulaştığımızda öğleden sonra olmuştu bile ama
hemen toparlanıp o kaosun içine kendimizi attık. İzinleri rehberimiz halletti.
Şehrin sokakları inanılmaz karmaşık. Sokak satıcıları aklınıza gelen her şeyi
satıyorlar, hediyelik eşyalardan değişik gıdalara kadar. İlk durağımız en büyük
Budist Tapınağına gitmek oldu. Buralara giriş turistler için paralı yerli halk
için ücretsiz, sanki Camiye girerken para ödemek gibiydi, sanıyorum kişi başı 2
usd kadar bir ücret ödedik. Bu arada şehir içi ulaşımda taksiler kullanılıyor
ve tamamen pazarlık usulüyle çalışıyorlar; binmeden önce pazarlığınızı yapın. Bir de araçlar Suzuki’nin
en küçük modelleri yani rahatsız bir yolculuk yapılıyor. Tapınaktan sonra ölü yakma
törenleri yapılan bir Hindu tapınağına gittik ama felaket bir yağmura yakalandık
sanki gök delindi ve o tapınağı gezemeden otele bin bir macerayla döndük.
Taksinin içinden dışarısı kesinlikle görünmüyor ve şoförler doğrudan korna sesi
ile anlaşıyorlar. Sonradan da defalarca gördüğümüz üzere burada trafik işareti,
kuralı beklemek vb yok yalnızca korna ile birbirlerini uyarıyorlar ve ilginç
şekilde kavga etmeden birbirlerine yol veriyorlar. Bu deli yağmurdan 1 saat
sonra ise hava pırıl pırıldı.
Katmandunun
merkezinde Thamel caddesi üzerindeki otelimiz ki ismi de “Thamel” her yerin merkezindeydi. Bu caddede çok sayıda
dağcılık – trekking malzemesi satan dükkan var, tüm eksiklerinizi tamamlayabilirsiniz.
Bu dükkanlarda aklınıza gelen veya gelmeyen her şey var, 8000 m üzerinde kullanılacak
ekstrem ürünlerden su filtrelerine veya seyahat pantolonlarına kadar. Tabi ki
fiyatlar pazarlık ile belirleniyor. Orijinal ürünler Avrupa ile aynı fiyata
satılıyor, LaSportiva’nın ayakkabıları, Salamon veya North Face ürünleri Avrupa ile birebir aynı fiyata satılıyor yani ucuza bulmak
mümkün değil. Ama no-name aynı kalitede
ki ürünleri çok daha ucuza bulmak
mümkün. Çok sayıda hediyelik eşya dükkanları, yemek seçenekleri,
dokuma-kumaş-şal-bere vb satan dükkanlar, el sanatları bronz heykeller, geleneksel
bıçak-kılıç dükkanları, geleneksel dua bayrakları, geleneksel dokumalar, kaşmir
vb. ürünler, Himalaya kasesi (etrafına tahta bir sopayla sürünce ses çıkaran
bronz kase) satan yerler var. Çok eğlenceli bir cadde, sıkılmadan tüm günü
geçirebilirsiniz. Bu cadde üzerindeki döviz bürolarında para bozdurmak
gerekiyor. Bu seyahat sırasında yürüyerek geçeceğimiz köylerde bankamatik yok,
kredi kartı yok yani nakit taşımak gerekli. Bizim turumuz sabah-öğlen-akşam
yemeklerini ve kalacak yeri karşılıyor. Siz yalnızca içtiğiniz içkilerin
parasını ödüyorsunuz. 10 günlük bir seyahat için 200-250 usd yeterli oluyor. En
pahalı şey elbette su, Katmandu da 1 litrelik pet şişe suyu 25 cent ( ¼ usd ) ödeyerek alıyorsunuz, yol
üstünde en çok 6 usd’a kadar fiyatı arttı. Bira fiyatları da 1.5 usd dan
başladı en çok 7 usd ödedik. İyi haber biralar 650 mL J Everest isimli lokal biraları çok iyi
tavsiye derim. Su için mutlaka klor tableti almanızı öneririm her yerde su var hem
de bolca var yani suyu satın almak şart değil, ishal olmamak için dezenfekte
etmek gerekli en azından alışana kadar. Bu su kaynaklarını hayvanlar da
kullandığı ve etrafta bolca hayvan dışkısı olduğu için zorlayıcı bir faktör
oldu. İyi haber şu ki ekipten kimse ishal olmadı.
|
Geleneksel Şapkaları ile |
|
Kumaş Boyama |
Yeri gelmişken
ekibi tanıtmak isterim: Seval-İsmet-Selin-Berk-Murat-Cem.
Toplamda 6 kişiyiz. Murat benim üniversite yıllarından beri arkadaşım, ilk dağcılık eğitimini birlikte tamamladık ve sayısız yürüyüş ve kamp faaliyetini birlikte yaptık. Yıllar geçtikçe biraz paslansak da geçmişten gelen tecrübe ve doğa sevgisi bizi bu yolculuğu birlikte yapma konusunda destekledi. Aslında bizim dağcılık yaptığımız dönemdeki “Body’lerimiz” Altan ve Levent’de katılacaklardı yani yıllar sonra bir araya gelip rüya seyahat yapmayı istemiştik. Ancak Altan seyahatten 1 hafta önce antreman yaparken dizini sakatladı L ve Amerika’da çalışan Levent ise iş yoğunluğu nedeniyle katılamayınca Murat ve ben Ankara Tıp Dağcılık kulübünü temsil ettik. Ekibimizin diğer dağcı üyesi Seval Hanım, İran’da ki 4000m.’lik bir tırmanıştan yeni dönüp bize katıldı. Ekibimizin en genç ve yeni evli çifti Sevgili Selin ve Berk, önceden Klimanjaro tırmanışı yapmışlardı ve Berk zaten Skyrace-patika koşucusu olduğundan ekibe hemen uyum sağladılar. Tabi ki ekip başı, rehberimiz ve 8163 m.’lik Manaslu Dağına önceden tırmanmış olan Sevgili İsmet İnan’ı hepiniz hem dağlardan, hem trek- tur kayağı faaliyetlerinden, hem de patika koşularından tanıyorsunuz. Kısaca ekip sağlam J
|
Selin_Berk |
|
Murat |
|
Seval |
|
İsmet |
|
ve ben |
|
Otobüsümüz |
|
Laçu |
Ertesi gün yani seyahatin
ikinci günü bizi trekking için
yürümeye başlayacağımız Soti Khola’ya ulaştıracak otobüs yolculuğumuz başladı.
Otobüste 6 kişilik ekibimiz, rehberimiz, sonradan aşçımız da olduğunu
öğrendiğimiz yardımcı rehberimiz Laçu (birisi
gurubun başında diğeri sonunda yürüyor), 3 kişilik sherpa / portör ekibimiz ile
yerimizi aldık. Son derece güler yüzlü insanlar. Yol 170 km ancak 8 saat
sürmesi bekleniyor, yolculuğumuza müthiş KEYİFLE başladık. Otobüsümüz Tata marka, makaslı ve nuh nebiden
kalmaydı ama başka bir taşıtın bu yollardan geçmesi mümkün değilmiş yaşayarak
gördük. Zaten yol falan yok, “highway” dedikleri kısmen asfalt çoğu yer
stabilize ve iki aracın karşılıklı zor geçebildiği bir genişlikte. Otobüsün
izolasyonu sıfır olduğu için yoldaki toz aynen aracın içine doluyor. Yolların
büyük kısmı, başkent Katmandunun içinde bile, asfalt değil, tozlu , topraklı, taşlı yollar; Çekmeköy’de
ki yangın yolları gibi. İnsanlar
buralarda boşuna maske kullanmıyor; mutlaka yanınıza maske veya buff almanızı
öneririm, kapalı mekanlarda bile takmak zorunda kalıyorsunuz. Otobüsten toz içinde ve kirlenmiş olarak iniyorsunuz.
Şöför ise otobüsün-yolların kralı, istediği müziği koyuyor ve yüksek sesle
dinliyor, size de aynen dinletiyor. Tek başına bu yolculuk tecrübesi için bile
buraya gelmeye değer, böyle bir tecrübe hiçbirimiz yaşamamıştık. Gördüğümüz her
yer, her yapı, her köprü, karşılaştığımız insanlar hele çocuklar ve onların
yaşam koşullarını görmüş olmak hepimize çok şey kattı. Sakın bu etabı uçarak
geçmeyin, çektiğiniz eziyetin ciddi bir karşılığı var.
|
Sherpalar ve Bharat ile Molada |
|
Rakip Firma :) |
|
Molada Bakkal |
|
Patlak Lastik Değişimi |
|
Yamaha her yerde |
|
Yine bir bölge değişimi ,kontrol noktası. Bunlardan sayısız var. |
|
Doğuştan Kamyoncu |
|
%70'lik Nepal Rakısı ! |
|
Dere Geçişi |
Doğa zaten
muhteşem, böyle bir coğrafya ben görmemiştim.
|
Tek başına yürüyen Avusturalyalı arkadaşımız |
|
Tibet Kültürü Etkisi |
Sabah 8 de başlayan
yolculuğumuz yaklaşık saat 16 gibi Soti Kholaya ulaşmamız ile sona erdi. Henüz
saat erken olduğu için rehberimiz Bharat, burada kalmak yerine 1,5 saatlik bir
yürüyüş yapmamızı önerdi. Böylece ilk günden programımızın önüne geçmiş olduk
ve elbette otobüste geçirdiğimiz saatlerden sonra bu coğrafya da yürümek, nefes
almak ilaç gibi geldi hepimize.
|
Bye Bye Fotograf Makinası |
Burada maalesef
ilk tatsız tecrübe yaşandı, ekibimizin rehberi olan Sevgili İsmet’in fotoğraf
makinası, meyve alırken ortadan kayboldu, çalındı. Çok aramasına rağmen maalesef
bulunamadı. Buraya gelirken burada herkesin kutsanmış olduğu, hırsızlık vb.
kötü şeylerin olmayacağı gibi bir ön yargıyla gelmiştik ama Nepal’de burada
yaşayan insanlarda değişiyor. Yani hırsızlık burada da var, dikkatli olun. Yaklaşık
1,5 saat içinde ilk konaklama yerimize – Lobubeshi’ye ulaştık. Bildiğiniz
traktör yolu genişliğinde bir yoldan rahat keyifli bir tempo ile etrafımızdaki
güzelliklere hayran olarak yürüdük. Bizi getiren aracın buraya ulaşması mümkün
değil, yol Soti Kola’da bitiyor ama buraya ters taraftan ulaşan 1-2 jeep
gördük. Ancak bu noktadan sonra ulaşım genel olarak yayan ve/veya katır ile
yapılıyor. Bu noktadan sonra kullandığınız sudan, içtiğiniz biraya, yediğiniz yemeklere
kadar her şey taşınarak gelmek zorunda. Bu nedenle fiyatlar
artmaya başlıyor.
|
Lodge |
Konaklama şöyle
oluyor: Gün içinde nereye hangi noktaya ulaşabileceğiniz garanti olmadığı için
önceden sabit bir yerde kalmıyorsunuz. Ulaşabildiğiniz noktadaki kalacak yerlerden
rehberleriniz sizin için boş yer ayarlıyor. Dolayısıyla önden giden yardımcı rehber
esas olarak bu işi organize ediyor. Kaldığımız yerler “Tea House veya Lodge”. Kalacak yerlerde genelde size oda içinde bir yatak veriyorlar ve siz üzerine
uyku tulumunuzu sererek uyuyorsunuz.
Yukarılara çıktıkça hava soğuyor ama üşümedik. Tuvalet dışarıda ve ortak
kullanılan bir alan. Zaten küçük tahta kulübe şeklinde. Duş yine kapalı bir kulübe
veya tahta barakadan oluşuyor. Sıcak su çoğu yerde yok. Bazı yerlerde para
verip sıcak su satın almanız mümkün. Tek bir Lodge’da elektrikli ısıtıcı vardı o
kadar. Çoğu yerde soğuk suyla jet hızında temizleniyorsunuz.
|
Oda |
|
Binbir Çiçek |
İlk akşam keyifli
bir yemek ve deliksiz bir uykuyla geçti. Tabi bazı arkadaşlarımızın odasında
çıkan örümcek alışılmışın dışında ki büyüklüğü ile hafif tedirginlik yarattıysa
da Nepalli dostlar hemen bu problemi çözdüler
Yemek beklemediğimiz
kadar iyiydi. Size bir menü veriyorlar ve ne isterseniz seçebiliyorsunuz. Pek çok çorba, noodle, pirincin pek çok
farklı seçeneği, patates yemekleri mevcut. Bazı yerlerde pizza bile vardı J Son derece doyurucu ve lezzetliydiler. Meşhur
bir yemekleri var Dalhbat : Baktım bizim Sherpalar bunu yiyor ben de hemen buna
yazıldım, nasılsa bir bildikleri vardır diyerek J Esas olarak pirinç pilavı (yağsız), yanında mercimekli bir
çorba veya sos, kızarmış-haşlanmış sebzeler ve patates ile birlikte geliyor,
çok lezzetli ve doyurucu . Bizim rehberimiz Bharat’ın deyimiyle “ Dalbat
Power 24 hour”.
|
Dalhbat |
Kahvaltı da
değişik omlet çeşitleri, severseniz mısır gevreği, yulaf ezmesi çorbası,
Chapati dedileri bizim yufka ekmeğine benzer bir ekmekleri ve reçeller var.
Yine menüden seçiyorsunuz ve size hazırlayıp getiriyorlar. Kahvaltı için zeytin
ve bizim beyaz peynirimiz yok. Sağolsun Seval Hanım’ın getirdikleri bizi bayağı
idare etti. Bulması en zor olan şey meyve. Bunları taşımanız iyi olabilir.
Çay işi süper.
Yüksek irtifa hastalığını azaltmak için Ginger –Zencefil çayı her yerde var.
Size büyük termoslar ile demleyip getiriyorlar. Aslında sıcak su içine
rendelenmiş zencefilden oluşuyor. Batılılar bunu genelde Ginger-Limon şeklinde
karışık içiyorlar, biz ise Ginger-Siyah çay şeklinde istedik. Bizim demleme
çayın yerini tutmuyor maalesef. Kahveyi bildiğiniz neskahve’nin toz halinde
olanıyla hazırlıyorlar; ama geçek kahve gibi değil. Yanınızda sevdiğiniz
kahveyi getirebilirsiniz. Eğer taşınabilir bir termosunuz varsa oradan çay alıp
yanınızda yürüyüş sırasında taşımanız mümkün.
|
Çay Termosu |
|
Tipik Mutfak |
Yemek sonrasında
doğanın güzelliği ve bakirliği iyice ortaya çıktı ve hepimiz hayran hayran
etrafı seyrederek günü keyifle bitirdik. Öğleden sonra yol üzerindeki Dovan
isimli köyde kahve molası verdik. Bu köyün girişinde ve geçtiğimiz her köyün girişinde dua silindirleri var. Patika
üzerinde ilerlerken genelde 1-2 saatlik yürüyüş mesafelerinde yerleşim yerleri oluyor.
Her köyün girişinde taşlardan yapılmış
bir tak, bir çeşit köye giriş kapısı mevcut. Patika üzerinde taşların üst üste
konmasıyla oluşturulmuş stuba’lar, taştan dua tepecikleri mevcut. Bazen de dua silindirleri olan küçük yapılar
var. Bu stuba veya dua silindirlerinin hep sol tarafından geçerek ve tamamını
çevirerek yürümeniz gerekiyor. Bunları çevirdikçe dua silindiri üzerinde yazılı
olan duaları serbest bırakmış oluyorsunuz, yani bir çeşit ibadet yapmış
oluyorsunuz. Açıkta asılı duran dua bayrakları da benzer şekilde evrene iyi
niyetlerinizi ve dualarınızı gönderiyor. Taşlardan oluşan stuba’larda üzerine Sanskritçe
dualar kazınmış çok sayıda dua taşları mevcut, bunlar kutsal kabul ediliyor ve
almanıza izin verilmiyor, antik tabletlere benziyorlar. Bunların da sol tarafından geçerek ilerlemeniz
gerekiyor. Burada şöyle ilginç bir
sistem var; yoldaki her ev veya yerleşim yerinde size çay-kahve ve yemek,
aslında neleri varsa satıyorlar. Hatta
kendi aşçınız girip onların mutfağını kullanarak size yemek hazırlayabiliyor.
|
Stuba |
|
Dua Tableti |
Kahve molası sonrasında
yarım saatlik bir yürüyüşle bu gece kalacağımız yer olan Shyauli Bhatti’ye ulaştık.
|
Yol Hakkı Katırların |
|
Kahve Molası |
Dördüncü gün Pazartesi 22 nisan.
Bugün Shyauli Bhatti
den başlayıp Pawe ye kadar yaklaşık 27
km yürüdük ek olarak 1200m tırmandık ve
Pawe’de konakladık. Diyebilirim ki
gerçek trekking bugün başladı. Bunka Guddi nehrine paralel olarak ormanların
içinde ve single trek patikalarda yürüdük. Nehri en az 5 kez karşılıklı geçtik;
her geçiş bir olaydı. İlki nehir üstüne atılmış 2 kütük üzerinden oldu,
diğerleri metal asma köprüler üzerinden oldu. Asma köprüler çelik teller ile
yapılmış ama sabit zannetmeyin. Üzerinde yürürken salınıyor ve ortasından sonraki
bölüm doğal olarak yokuş çıkar gibi eğilimli. Üstelik aynı köprüyü katırlarda
kullanıyor eğer denk gelirseniz mecburen yol vermeniz ve köprünün diğer
tarafında beklemeniz gerekiyor. Biz bugün en az 30-40 dakika bu şekilde
bekledik, bu katırlar da 3-5 tane değil 3-5 sürü şeklinde arka arkaya geliyorlar;
her sürüde en az 10-12 kadar katır var yani geç geç bitmiyorlar.
Beşinci gün Pawe’den sabah erken başlayan yürüyüş
sırasında ilk molayı kahve için Bihi’de verdik. Akşam saatlerinde Namrung’a
ulaştık. Artık 2000m irtifadayız, hiçbirimiz de yükseklik sorun yaratmadı. Böylece
aslında 6. Gün ulaşacağımız yere 1 gün erken ulaşmış olduk. Bu ek olarak
kazandığımız gün bize seyahatin sonunda Katmandu’da kültür turu yapmamızı
sağladı. Bunu yapacağız diye özel bir çaba sarf etmedik, yorulmadık kendiliğinden
oldu. Ekibin tamamı uyum içinde fiziksel olarak zorlanmadan bu yürüyüşü
yapabildi.
Altıncı gün, hedefimiz Sama Gaun’a ulaşmak. Yürüyüş
yaklaşık 22km. Yolda Lho isimli bir köyde yemek molası verdik. Burada yeniden teknik
malzeme satan bir dükkan gördük. Değişik
dokumalar vardı, yöresel bir çeşit kilime benzeyen kalınlıkta kumaş dokuyorlar.
Kadınlar bu kumaşı geleneksel olarak eteklerinin önüne önlük gibi takarak
kullanıyorlar. Eski sistem tahta el tezgahlarında yapılan bu dokumayı ve nasıl
yapıldığını görme şansımız oldu.
|
Çeşme-Banyo-Çamaşır hepsi bir yerde |
|
Yerel Dokumalar |
Sama Gaun 3530m yükseklikte ve Manaslu dağına
tırmanacak dağcılar için son yerleşim yeri. Buradan doğrudan ana kampa
gidiliyor, 4800m de ki ana kampa tüm lojistik destek buradan sağlanıyor.
Buradan sonra tamamen ekspedisyon koşulları başlıyor. Sama Gaun oldukça büyük
bir yerleşim yeri çok büyük bir manastır var. Çocuklar için büyük bir okul var,
yolda iki gün önce karşılaştığımız ve gözü enfekte olduğu için Katmanduya dönen
Kanadalı çift, aslında buraya İngilizce öğretmek üzere geliyorlardı. Yolda çok
sayıda keşiş görüyoruz, buraya eğitim-inziva için geliyorlar. Bir hoş sürprizde
kaldığımız yerin hemen yakınında Tunç Fındığın Manaslu Zirvesi tırmanışı
sırasında kaldığı Lodge’ın duvarında onun sticker’ını görmek oldu. Manaslu’ya tırmanan
dağcılarımızdan bizden önce buraya gelenler var.
|
Sherpa |
Yedinci gün, Sama Gaun’da iki gece kalacağız, yüksek
irtifaya alışmamız, aklimatize olmamız gerekiyor. Hava da serinledi. Bugün
tamamen aklimatizasyon için Manaslu ana kampına yani 4800 metreye kadar
yürüyerek çıkıp öğlen yemeğimizi orada yedikten sonra geriye dönmeyi planladık.
Manaslu zirvesi artık kendisini gösteriyor, tam 8163m yükseklikte. Biz 3500 m’den
başımızı kaldırınca zor görüyoruz, dağın ihtişamı ve güzelliğini tanımlamak
mümkün değil. Kendi gözünüzle görmeniz gerekli. Kampa çıkan patikadan çıktıkça
ana kampın sol tarafında kalan dev buzulu ve buzulun hemen altında ki gölü
hayranlıkla izliyoruz. Göl yem-yeşil ve suyu buz gibi. Bu yıl Manaslu’ya çok fazla
kar yağdığı için zirve yapmayı deneyen bir ekip yokmuş, yani ekspedisyon
çadırlarını görmeyeceğiz. Zaten tırmandıkça patika kar ile kapandığından
ilerlemekten vazgeçip 4400m de patika üzerinde öğle yemeğimizi yedik. Ekip
genel olarak yüksekliğe çok iyi uyum sağladı, yalnızca bende orta şiddetli bir
baş ağrısı başladı; oysa tırmanırken çok iyiydim, ağrı dönüşte arttı.
Muhtemelen dehidratasyona bağlı olduğunu düşündüğüm bu ağrı, bol su içince birkaç
saatte geçti. Ve sonraki günlerde daha yüksek irtifaya çıkmama rağmen
tekrarlamadı. Hava ısındıkça öğleden sonra buzuldan kopan parçalar küçük çığlar
şeklinde aşağıdaki göle kadar düşüyorlardı. Yaklaşık 2 dakika süren bir çığa
denk geldik, inanılmazdı. Doğanın gücü ve sizin güçsüzlüğünüz, o güç
karşısındaki çaresizliğiniz oraya tırmananlara olan saygımızı bir kat daha arttırdı.
|
Ekip Manaslu Base Camp Yolunda |
|
Muhteşem Manaslu Zirvesi |
|
4000m Buzul Gölü |
|
Göl Kenarinda Dua Stupa'ları |
Sekizinci gün, iki gündür kaldığımız Sama Gaun’dan sabah
07 gibi ayrıldık. Yolda Samdo’da öğlen yemeği için durduktan sonra geceyi
geçirmek üzere Dramsalaya kadar
yürüdük. Burası 4300m yükseklikte ve
kaldığımız en sevimsiz yerdi. Yalnızca bir baraka, içinde 30 kişinin aynı anda
oturduğu başka bir salon-mutfaktan oluşan kulübeden oluşuyor. Su dereden
akıyor, bunu bir hortum ile alınabilir hale getirmişler. Bu yükseklikte ilk kez
etrafımızda ağaç bitki yok. İlginç olarak Manaslu Circuit’de bitki örtüsü
neredeyse 4000m ye kadar çıkıyor oysa Türkiye’de 2000m irtifadan sonra ağaç
tabakası kayboluyordu. Bu kampta karşılaştığım
bir Amerikalı yürüyüşçü bana Türk olup olmadığımı sorunca çok şaşırdım. “Türk
aksanıyla İngilizce konuşuyorsun “dedi ben daha da şaşırarak onu bunu ayırt
edebildiği için tebrik ettim ve içime de bir kurt düştü tabi. Öyle ya nereden
biliyordu bu aksanı? Meğer Portland’da ki
evinde yan komşusu Türkmüş ve yılın 6 ayını İzmir’de geçiriyormuş. Derken doğal
olarak O Türk de tanıdık çıkmasın mı? Dünya çok küçük gerçekten J
Dokuzuncu gün, büyük gün. En kötü yemeği burada yedik,
en kötü uykuyu burada uyuduk hatta uyuyamadık desem yeridir. Bu irtifada uyumak
zormuş. Sabah 02 30 da kalkarak bu yürüyüşün en zorlu kısmına başlayacağız.
Larke Pass geçidinden geçerek Manaslu dağının arka tarafına, Annapurna koruma
bölgesine geçeceğiz. Yükseklik 5160 m olacak.
|
Dramsala |
|
Amerikalı Dostumuz |
Uykusuz bir
gecenin sabahında, soğuk havada yok “soğuk” tanımlamaya yetmedi buz gibi demek
lazım, artık tüm malzemelerimiz ve eldivenlerimizi de takarak karanlıkta yola
çıktık. Çok sayıda yürüyüşçünün ışıklarını uzaktan izleyerek rotamızı
görebiliyoruz. Hava çok soğuktu ve ellerim çok üşüdü; donmak ne kadar çabuk
gerçekleşebiliyor anlamış oldum. İkinci bir kat daha eldiven ile parmakları ancak
korumaya alabildim, neredeyse donacaklardı.
Yolda 2 adet dağ
keçisinin cansız bedenini gördük; kayaların üzerinde oturur pozisyonda ölmüşler
ve soğuk nedeniyle bozulma olmadığından yanına yaklaşana kadar anlamıyorsunuz.
Güneşin ilk
ışıkları bizi kendimize getirirken, irtifa yaklaşık 5000 m oldu. Hayatımda bu
kadar yükseğe hiç çıkmamıştım, çok zorlayıcı ve büyüleyici güzellikte bir
ortam. Her 5 dakikalık yürüyüş sonrasında dinlenme ihtiyacı oluyor, nefes
nefese kalıyorsunuz. Bu irtifada ortalama hızımın saatte 1.7 km ye düştüğünü
sonradan gördüm, inanılmaz. Geçide ulaştığımızda bizden önce yola çıkan
Avrupalı gurubun tıpkı UTMB finish takını geçermiş gibi size yaptıkları destek
ile geçidin en yüksek noktasına alkışlar
ve bağırışlar arasında varıyorsunuz. Çok eğlenceli, bir o kadar da duygusal
anlar yaşanıyor. Düşünsenize hayatınızda ulaştığınız en yüksek noktadasınız.
Dua bayrakları yanında klasik fotoğraflar çekildikten sonra yola devam ediyoruz.
Oldukça teknik bir zeminde ve üzerine taze kar yağmış çarşaktan iniyoruz.
Parkurun açık ara en zor bölümü bu inişti ama sağlıkla bitirdik. Çok uzakta kırmızı
çatılı bir kulübe görüyoruz, oraya ulaşmak için azimle devam ediyoruz, yemek
molası orada. Öğlen yemeği için durduğumuzda yemek gelmeden önce uyuya
kalıyoruz, nasıl yorulduysak J
Sonrasında Bimtang’ta
sona erecek yürüyüşe başladık ve geceyi 3700m deki bu köyde geçirdik. Birkaç
bira ile bu başarımız ödüllendirdik elbette. Bu etabın en şansız olayı sevgili
İsmet’in pasaportunu kaybetmesi oldu. Onu bir an önce Katmanduya ulaştırmamız
gerekiyor ki Türkiye konsolosluğundan bir belge alabilsin. Siz siz olun sakın
pasaportunuzu kaybetmeyin, çok can sıkıcı bir süreçmiş. Anladık ki Türkiye’nin
Katmandu’da konsolosluğu yok, işlemler Hindistan’da yapılıyor. Katmandu’da
yalnızca fahri bir konsolosluk var ve pasaport konusunda yardımcı olamıyorlar.
Uzun lafın kısası İsmet, biz döndükten sonra 1 hafta kadar daha Katmandu’da
kalmak zorunda kaldı. İşin can sıkıcı kısmı dışında ciddi bir maddi kaybı da
oldu. Hepimiz İsmet için çok üzüldük ama bu süreci Türkiye’de ki tanıdıklar
sayesinde elimizden geldiğince hızlandırmaya çalışmak dışında yardımcı
olamadık.
Onuncu gün, Bimtang’tan başlayarak yaklaşık 25km
yürüyerek Dharapani’ye ulaşacağız. İlk planda burada konaklamayı düşünmüştük
ama oraya hızlı bir şekilde ulaşıp gece yola devam ederek Katmandu’ya dönmeye
karar verdik. Böylece İsmet için bir iş günü kazanmış olacağız, bizler de
Katmandu’da bir günlük bir kültür turu yapacağız.
Bimtang’tan
yürümeye başladıktan hemen sonra cennet gibi bir ormana girdik. Cenneti nasıl
tarif ederseniz işte öyle bir yer: Her yerde dereler akıyor, etrafınızda
zirveleri karla kaplı dağlar, onların ihtişamı altında müthiş bir vadi, etrafınızda
hayvanlar dolaşıyor, bin bir renkli çiçekler yolunuzda, her tarafta sandal ve
çam ağaçları arasından geçerek ilerliyoruz. Karşılaştığınız insanlar mutlu ve
gülümsüyor, Namaste Nepal. Yemek
molasını Süperview Lodge’da verdik. Buranın bahçesi çimenlik ve hemen yayıldık.
Biz yayılırken rehberlerimiz ve taşıyıcılarımız hemen yemek hazırlığına
girdiler. Bir taraftan da kendi kirli çamaşırlarını yıkayıp, kısmen duş
aldılar. Zaten tün yürüyüş boyunca akan çeşme gördükleri anda mutlaka ya
kendilerini veya eşyalarını temizliyorlar, en olumsuz anlarda bile zamanın ve
şartların nasıl pozitif değerlendirileceğini görmüş olduk.
Bu etabın tatsız olayı
ise sevgili Selin’in botlarının parçalanması oldu, bildiğiniz tabanı
parçalandı. Tek ayakkabı ile devam etmesi mümkün değildi, benim yedek koşu
ayakkabımı portörlerin taşıdığı çantadan çıkartarak Selin’e ödünç verdim. Benim
emektar S-Lab Nepali de görmüş oldu. Mutlaka yedek bir çift ayakkabı taşımak
gerekiyormuş, haberiniz olsun.
|
Yorgunluk-yürüyüş sonu |
Tabi bu seyahatte
ulaşım planları hiç kolay olmuyor. 25Km yürüdükten sonra bizi alacak jeep’ler
ile Besi Sahar’a kadar gitmemiz gerekiyor. Çünkü Katmanduya bizi götürecek olan
minübüs-otobüs ancak Besisahar’a kadar gelebiliyor. Aradaki bölümü normal
araçlar geçemiyor. Besisahar’da aktarma yapacağız ve sonrasında Katmandu’ya
doğru yola devam edeceğiz.
|
Tata Jeep |
Dharapani’den
bindiğimiz jeep’ler ile yine ömür boyu unutulmayacak bir yolculuk yaptık, hayatta yapığım en tehlikeli şeydi
diyebilirim. Buna dağlarda gece koşmaktan, denizde dalmaktan, kaya tırmanmaya,
paraşütle atlamaya kadar deneyimlediğim pek çok aktivite dahil. Tek şeritlik
bir stabilize yol düşünün, bol virajlı, sol tarafınız uçurum, sol tekerlek sınırda
gidiyor ve karşıdan gelen aracı görmüyorsunuz. Vadinin yukarı bölümlerinde
kayaların içine oyulmuş yolda gitmeye çalışıyorsunuz. Şoför sürekli korna
çalarak geleni uyarmaya çalışıyor ki çarpışmayalım. Nepal’in meşhur dua
bayrakları var ya işte onları bizim şoför fren pedalına sarmıştı, o kadar vahim
durumdayız. Doğa vahşi ve inanılmaz bir yolculuk ile 4 saatte hedefe ulaşabildik.
Besisahar’da akşam yemeğini takiben gelen minibüs, nasıl da konforlu ve
lüks geldi anlatamam. Böylece Katmandu’ya
doğru gece yolculuğuna çıktık. Sayısız defalar çarpışma riski atlatıp Katmandu’ya
sağ salim ulaşabildik. Bildiğiniz karşıdaki
araçlarla kafa kafaya kaç kez geldik sayamadım. Çok yorgun olmama rağmen,
korkudan bir dakika bile gözümü kırpamadım. Sonunda ulaştığımız Thamel otelde hepimiz
bir sıcak duş hayaliyle odalarımıza çekildik.
|
Hotel California |
Son Gün, İsmet’i konsolosluğa yetiştirip, biz de Katmandu’da kültür
turu yaptık. Çok etkileyici bir eski-antik şehir mevcut. Eski şehir açık hava
müzesi şeklinde organize edilmiş, içerisinde çok iyi korunmuş saray ve
tapınaklar var. Hindu tapınaklarına bizi almadılar, Hindu olmadığımız için
yalnızca dışından görebildik. Katmandu sokakları sanki Anadolu’nun 150 yıl önceki
hali gibi. Kendinizi geçmişe bir yolculuk yapmış gibi hissediyorsunuz. El
sanatlarının inceliği, sokakta ki kaos, etrafta dolaşan maymunlar, yoksulluk ve
hatta sefalet inanılmaz boyutlardaydı.
|
Dua Silindirleri |
Daha önceden yağmur nedeniyle göremediğimiz
ve son derece etkileyici ölü yakma törenleri ve ritüellerini izleme fırsatını bugün bulduk. Beni çok etkilediği için kısaca bahsetmek istiyorum.
Ölüleri yakmak
genelde Hindu’ların uygulaması. İnanışlarına göre bir kişi öldüğü zaman, bedeni
yakılarak ruhun saflaşması- pürifikasyonu sağlanıyor. Ve beden yakılana kadar ailesi,
yakınları aç kalıyorlar, aç kalmak kalmak zorundalar. Dolayısıyla ölümden hemen
sonra yakma işlemi başlıyor. İlk olarak vücudu kutsal saydıkları nehir kenarında bu iş için yapılan özel taş
alanlara yatırıyorlar, ağzına kutsal nehir suyundan döküyorlar. Vücut bu sırada kavuniçi renkli bir kefen ile sarılı
olduğu için siz görmüyorsunuz ve üzerine çok sayıda çiçeklerden oluşan kolyeler
giydiriliyor. Bu işlemden sonra ölünün çocukları, bedeni sudan 2-3 m yüksekteki bir set üzerinde hazırlanmış
olan yaklaşık 300kg’lık odun yığının üzerine yatırıyorlar. Sonra çocukları soyunarak nehre girerek yıkanıyorlar. yerel giysilerini giyip ateşi yakıyorlar. Yani ateşi ölünün kendi çocukları yakıyor. Vücudun tamamen yanması 4 saat kadar sürüyormuş. Yandıktan sonra külleri
nehre süpürülüyor. Aynı anda birkaç beden yakıldığı için işlemin değişik
aşamalarını bir arada görüyorsunuz. Burada
ki cast sistemine göre insanlar farklı yerlerde yakılıyorlar. Üst sosyokültürel
seviyedeki kişiler nehrin daha yukarısında yakılıyor. Bu işlemden sonra 13 günlük yas süreci başlıyor. Nehir kenarında ki yas evlerinde aileler için kalacak yer var. Beden yandıktan ve 13 günlük yas süreci bittikten sonra ruhun özgürleştiğine ve dünyaya başka bir
bedende ki bu beden bir hayvan da olabilir, döndüğüne inanılıyor. Bu nedenle
hayvanları öldürmüyorlar. İnsanların mezarları yok; yalnızca kutsal kişilerin
mezarı olabiliyor çünkü onlar aç kaldıkları için yaşarken ruhları temizleniyor.
Onlar aç kalabilmek için sürekli Marijuana içiyorlar, yüzlerinde ki gülme sahte
ve bu yüzden. Toplu olarak bu nehrin kenarındaki taş barakalarda yaşıyorlar. Üzerlerindeki gri toz aslında yanan ölülerin külleri. Fotoğraf
çektirmek için para vermeniz gerekiyor.
|
Kutsal Kişi-Holy Person |
NEPAL; Benim bugüne kadar
gördüğüm hiçbir yere benzemeyen bir seyahat oldu.
Sonuçta Manaslu
Circuit’in 250Km’lik parkurunun yaklaşık 200km’lik bir kısmını yürüdük ve toplamda
9000m kadar tırmandık ve indik. Bu parkur üzerinde Manaslu Ultra ve Annapurna
Ultra yarışları düzenleniyor. Eğer zamanınız ve paranız varsa mutlaka öneririm,
malum bu yarışların maliyeti oldukça yüksek olabiliyor. Parkuru koşucu olarak
siz rahatlıkla çok daha hızlı yapabilirsiniz, teknik olarak koşulamayan bölüm
çok az. Esas zorluk lojistik destekte,
sizden önce bir sherpanın gidip eşyalarınızı taşıması gerekli yoksa siz
gidersiniz ama eşyanız olmayacağı ve kalacak yer ayarlanmamış olacağı için zor
durumda kalırsınız.
Son söz, Nepal’i mutlaka
görmek lazım, hatta bir daha görmek lazım. Önümüzdeki yıl kısmetse Everest Ana Kamp yürüyüşü programı yapıldı.
Buraya gelirken ne
kadar fit olmak gerekiyor, "acaba ben yapabilir miyim?" derseniz sporcu olmanıza gerek olmadığını rahatlıkla
söyleyebilirim. Dağcı olmanız asla gerekli değil, hiçbir bölümünde tırmanış yok
yalnızca yürüyorsunuz. Sizden beklenen
gün içinde 6 saat kadar yürümeniz. Bu parkuru kendi kızıyla birlikte yürüyen Romanyalı
bir anne-kız gurubuyla karşılaştık. Sporcu değillerdi ve kızı yalnızca 10
yaşındaydı. Nepalli köylüler kıza Sophie Sherpa ismini vermişlerdi. Üstelik
Sophie geçen yıl da yani 9 yaşındayken Annapuna’yı yürüyerek geçmişti. Yani
çocuklarınızla birlikte rahatlıkla
gelebilirsiniz. Hatta yalnız başınıza da gelebilirsiniz. Parkur'da yürürken tanıştığınız diğer yürüyüşçüler sizinle dost olacaklar. Aynı yönde yürüdüğünüz kişilerle sürekli karşılaşıyorsunuz, aynı yerlerde yemek yiyip , konaklıyorsunuz.
|
Sophie Sherpa ve Annesi, rehberleriyle |
Sırt çantanızda yalnızca
yağmurluk-mont- su- çerez gibi son derece az malzeme taşıyorsunuz, bu nedenle
fiziksel olarak zorlamayacaktır. Yüksek irtifa başka bir konu, herkesin buna
uyumu farklı oluyor. O nedenle buraya gelmeden önce kendinizi Aladağlar,
Erzurum gibi yüksek irtifalı bir parkurda yürüyerek denemenizde fayda var. Bizim
toplamda 8 günde yaptığımız yürüyüşü 12 günde yaparsanız hem irtifa kazanımı
çok yavaş olacağından hem de günlük yürüyüş
miktarı azalacağından çoğu kişi sorun yaşamayacaktır. Zaten orijinal yürüyüş
programları 12 günden daha uzun planlanmış. Koşulların -basic- olmasına
kendinizi zihinsel olarak hazırlamanız yeterli. Yatacak yer, uyku tulumunda
uyuma, soğuk suyla yıkanma, dışarıda tuvalet, kahve olmaması, cep telefonu
internet olmaması gibi.
|
WC Hangisi Kadın? |
Yapamamanız için bir sebep yok.
Geçtiğiniz
köylerde, sizin bildiğiniz - batı tarzı yaşamın- dışında bambaşka çok farklı yaşamlar olduğunu, bambaşka bir dünya olduğunu keşfedeceksiniz. İnsanın doğaya
uyumunu ve çocukların gözünde yaşamı göreceksiniz. Hiçbir şeyi olmayan insanların nasıl bu kadar mutlu olduklarına şaşıracak ve hayran olacaksınız. Yokluğun ne boyutta olduğuna inanamayacaksınız, bir karış toprağın, dağın tepesinde bile olsa ekildiğini, 3-4 yaşındaki çocukların anne ve babalarıyla tarlada, bahçede çalıştıklarını göreceksiniz. Doğanın karşısında insanın ne kadar acz içinde olduğunu, doğaya saygı duyarak onun bir parçası olarak hayatta kalabildiğini ve doğanın nasıl büyük bir özenle korunduğunu göreceksiniz. Ve belki de kendinizle ilgili ne kadar az şey bildiğinizi farkedip, kendi gücünüzü farkedeceksiniz.
|
Okul Yolunda |
Yanınıza almanızı
önerdiğim malzemeler
1. Buff veya maske, yollar aşırı tozlu.
Patikalarda katır dışkısı üzerinde çok sayıda sinek var uçuşuyorlar, ağzınızı
ve burnunuzu korumanız şart.
2. Islak mendil. Hem tuvalet için hem de duş
alamadığınız dönemlerde vücut temizliği için şart. Burada duşlarda hep soğuk su
var, eğer sıcak su isterseniz 3 usd ödemeniz 30-60 dk beklemeniz gerekiyor ve
her yerde yok bu imkan. Sonuçta size yarım kova sıcak su verip, maşrapa ile
dökerek eski usul yıkanmanız bekleniyor. Bulabilirseniz kesinlikle kaçırmayın.
3. Ayak bileğinizi koruyan bir yürüyüş botu. Defalarca
ayağım burkuldu, zemin düz değil, çok sayıda taş ve bizim antik yollara
benzeyen taş merdivenler var, yani ayağınızı burkmanız an meselesi. Aslında
parkurun büyük bölümünü trail ayakkabısı ile yürüyebilirsiniz; köylüler parmak
arası terlikle yanımızdan geçiyorlardı. 4000m üzerinde ise kar ve soğuk
nedeniyle bot kullanmak daha pek çok kişi için daha uygun olacaktır.
4. Bilgisayar vb. kesinlikle almayın, yürüyüş parkurunda hem
telefon çekmiyor hem de internet yok. İnternet olduğu söylenen yerler var ama
çalışanını bulamadık. Hem de elektrik büyük sorun. Elektronik cihazları şarj
etmek parayla, en pahalı şarj ücreti powerbank için. Genelde telefon için 2 usd, powerbank için 4 usd ödüyorsunuz,
maalesef şarj etmek çok uzun sürüyor,
voltaj çok yetersiz. Telefon da faydasız, çünkü Nepalcell kartı bile
kullansanız çoğu yerde çekmiyor, çoğu yerde çalışmıyor. Yaklaşık 8 gün hiç
çekmedi. Yalnızca bir gün birkaç dakika kullanabildik. Ulaştığım eşim, ekibin
diğer üyelerinin ailelerine iyi olduğumuzu bildirdi.
5. Atıştırmak için kuru yemiş, kuru meyve ,
çikolata vb. taşıyın. Çocuklar gelip çikolata
istiyorlar, içiniz gidiyor. Belki birkaç küçük oyuncak taşınabilir. Çok üzüldük
çünkü gelip sizden “hello chocalate, hello balloon, hello Money “ diyerek
sürekli bir şeyler istiyorlar.
6. Yedek ayakkabı şart. Size önerim bir koşu
ayakkabısı bir de yürüyüş botu almanız olacak. Ekibimizde Selin’in başına
geldiği gibi patikada ayakkabınız parçalanabilir.
7. Kafa feneri çok işe yarıyor. Hem kaldığınız
odalarda , dışarıdaki yerlerde ışık olmadığı
için, hem de tuvaletler dışarıda olduğundan ve aydınlatma doğal olarak yetersiz
olduğundan çok kullanılıyor. Bir de
Larke Pass geçişinde yürüyüş sabah 02 30 da başlıyor, kullanmak şart.
Umarım okurken benim yaşarken aldığım keyfin en azından bir kısmını almışsınızdır.
Sevgiyle Kalın
Bu organizasyona katılmam için Sevgili rehberimiz İsmet İnan dan teklif almıştım. Çok istememe rağmen işlerimdeki belirsizlik nedeniyle katılamadım. Üzülmüştüm. Sizin bu güzel yazınızı okuyunca Çok daha üzüldüm. Neyse kısmet diyelim. Güzel bir faaliyet olmuş, çok ta güzel ifade etmişsiniz. Okurken adeta yaşadım. Elinize kaleminize sağlık. Adil Tosuner
YanıtlaSilCem hocam çok güzel yazmışsınız, çok keyifli bir organizasyon olmuş gibi görünüyor. Keşke orada olsaydım dedim. Bir gün birlikte bir organizasyon da yapmayı çok isterim. Sevgiler
YanıtlaSilEverest'e bekleriz
SilCok guzel bir tecrube olmus. Bizede harika anlatmisin.
YanıtlaSilumarım siz de deneyimlersiniz
SilCem abi! Sayenizde güzel yazınızı okurken o günleri tekrar yaşadık. Bu tecrübeyi sizinle birlikte edinmek çok büyük zevkti. Yakında tekrar görüşmek dileğiyle. Selin&Berk
YanıtlaSilÖnce şu birayı içelim
YanıtlaSil